Başbakan Erdoğan sürekli 28 Şubat’tan bahsediyor. Ama maalesef doğruları söylemiyor, söyleyemiyor.
28 Şubat yanlıştı. Çok yanlıştı. Çünkü insan hakları ihlalleri yapıldı. Masum insanlar mağdur edildi. Aynen bugünkü gibi.
Ama şunu tekrar tekrar vurgulayalım. 28 Şubat’ta azınlık çoğunluğa tahakküm kurmadı. Aksine, çoğunluk azınlığa tahakküm kurdu.
Rakamlar açık ve net. 28 Şubat müdahalesi ile iktidardan indirilen RP-DYP koalisyonunun 1995 genel seçimlerinde aldığı oy %40. 1999 genel seçimlerinde aldığı oy %28.
Öte yandan iktidara getirilen CHP destekli ANAP-DSP koalisyonunun aldığı oy 1995 genel seçimlerinde %44. 1999 genel seçimlerinde ise %43. DYP’den ayrılıp ANAP-DSP koaslisyonuna katılan DTP’lileri saymadık bile.
Demek ki 28 Şubat’ta hem önceki, hem de sonraki seçimde devrilenlerden daha çok oy almış bir hükümet geldi. 1995 seçimini referans alırsak: 44, 40'tan büyüktür. 1999 seçimini referans alırsak: 43, 28'den çok daha büyüktür.
İnsan hakları ihlalleri kim yaparsa yapsın yanlıştır. O gün de, bugün de, her zaman ve her yerde. Ama 28 Şubat’ın da aynen bugünkü gibi “sandıktan halk desteği alanların” kurduğu bir tahakküm olduğunu asla unutmayalım.
Hiç bir sandık, insan hakları ihlallerini aklamaz!
Tuesday, 25 February 2014
Monday, 24 February 2014
Yetmez ama evet
Yetmez ama evet.
30 Mart'ta oy ver, 31 Mart'tan itibaren siyasete gir!
http://onedio.com/haber/sanatcilardan-oy-ver-cagrisi-257644
30 Mart'ta oy ver, 31 Mart'tan itibaren siyasete gir!
http://onedio.com/haber/sanatcilardan-oy-ver-cagrisi-257644
Her şeyimiz çakma
Geçen hafta Cumhurbaşkanı Abdullah Gül internet yasasını
onayladığında twitter’da takipçi sayısı düşmeye başladı. Bir gün içinde 4.35
milyondan fazla takipçisinden 100 bin civarı ayrıldı. Ancak daha sonra takipçi
sayıları aniden tekrar artmaya başladığında sosyal medyada haklı olarak “burada
neler oluyor” sorusu soruldu.
Ben de merak ettim, yüzeysel de olsa konuya ışık
tutabileceğini düşündüğüm bir araştırma yaptım. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Twitter takipçilerini inceledim. Karşılaştırma
için de Barack Obama, Hillary Clinton, Ahmet Hakan, Uğur Dündar, Rıdvan Dilmen ve
Ali Bulaç’tan oluşan bir “kontrol grubu” oluşturdum.
Listedeki her ünlü kişinin Twitter hesabındaki son 20
kullanıcının profiline baktım. Sahte olma olasılığı çok yüksek ve orta düzeyde
olanları tespit ettim. Sahte olma olasılığı çok yüksek sonucuna varmak için hiç
Tweet atmamış olma, hiç takipçisi olmama ve 20’den az insanı takip etme
kriterini kullandım. Sahte olma olasılığı orta düzeyde sonucuna varmak için de ciddi/anlamlı
bir Tweet atmamış olma ve 5’ten az takipçisi olma kriteri kullandım.
Sonuçlar şöyle:
Ünlü Kişi
|
Twitter
|
İlk
20’de Sahte Olma Olasılığı
|
|
|
Takipçi
Sayısı
|
Yüksek
|
Orta
|
|
|
|
|
Abdullah Gül
|
4.28m
|
6
|
6
|
Tayyip Erdoğan
|
4.06m
|
7
|
5
|
Barack Obama
|
41.7m
|
1
|
5
|
Hillary Clinton
|
1.19m
|
1
|
2
|
Ahmet Hakan
|
1.41m
|
2
|
5
|
Uğur Dündar
|
13.7k
|
0
|
2
|
Rıdvan Dilmen
|
48.9k
|
0
|
1
|
Ali Bulaç
|
27.7k
|
0
|
0
|
Durum oldukça net. Sayın Cumhurbaşkanı ve Başbakanımızın
Twitter takipçileri arasında sahte olma olasılığı “yüksek” olan çok sayıda
hesap var. Bu oran Türkiye ve Dünya normlarına göre “sıradışı”. Yüksek ve orta
gruplarını topladığımızda da durum aynı.
İnsanın aklına, gerçekten “sağlam irade” veya “kahramanlık” varsa
çakma takipçi edinmeye ne gerek var sorusu geliyor...
Tuesday, 18 February 2014
Sansür yasası
Sansür yasası önce Meclis'ten geçti. Bugün de Cumhurbaşkanı Abdullah Gül onayladı.
Bu olaydan almamız gereken ders ne? Siz siyasete girmezseniz, kuralları başkaları koyar, siz de şikayet edersiniz.
Haydi herkes siyasete. Hemen yarın.
Bu olaydan almamız gereken ders ne? Siz siyasete girmezseniz, kuralları başkaları koyar, siz de şikayet edersiniz.
Haydi herkes siyasete. Hemen yarın.
Monday, 17 February 2014
Ankara'da Mansur Yavaş farkı
Biraz önce Mansur Yavaş'ın NTV'de Mehmet Barlas'a konuk olduğu programı izledim. Farklı ve güven veren bir büyükşehir belediye başkan adayı.
Programda ele alınan konular çerçevesinde Ankara'da Mansur beye oy vermek için 10 neden:
1. Sakin ve makul
2. Polemik değil hizmet odaklı
3. Belediyenin her hizmet alanında somut projeleri var
4. Ankara’nın her köşesini iyi biliyor
5. Dünya’nın farklı yerlerindeki ileri belediyecilik uygulamalarından haberdar
6. Demokratikleşme ve katılımcılık konusunda samimi
7. Kentsel dönüşüm konusunda insancıl, gerçekçi ve kararlı
8. Ulaşım konusunda net bir planı var
9. Diğer partilere işbirliği öneriyor
10. Yerel değerlerle istihdam yaratma konusunda başarılı bir geçmişi var
İlgilenenler için YouTube linkini aşağıda paylaşıyorum:
http://www.youtube.com/watch?v=VCZkW31zbco
Programda ele alınan konular çerçevesinde Ankara'da Mansur beye oy vermek için 10 neden:
1. Sakin ve makul
2. Polemik değil hizmet odaklı
3. Belediyenin her hizmet alanında somut projeleri var
4. Ankara’nın her köşesini iyi biliyor
5. Dünya’nın farklı yerlerindeki ileri belediyecilik uygulamalarından haberdar
6. Demokratikleşme ve katılımcılık konusunda samimi
7. Kentsel dönüşüm konusunda insancıl, gerçekçi ve kararlı
8. Ulaşım konusunda net bir planı var
9. Diğer partilere işbirliği öneriyor
10. Yerel değerlerle istihdam yaratma konusunda başarılı bir geçmişi var
http://www.youtube.com/watch?v=VCZkW31zbco
Monday, 10 February 2014
Dindar nesil yetiştirelim derken
Amerika’da toplum genelde dindardır. Din, toplumsal hayatta önemli rol oynar. Devlet laiktir, dinlere eşit mesafedir, hatta dini kurumlara mesafelidir – ama hem Hıristiyanlığın tüm çeşitleri, hem de sayısız başka din kurumsal ve bireysel olarak çok aktiftir. Siyasi tartışmalarda dinden, imandan, Allah’tan bahsetmek makbuldür.
Avrupa’da ise toplumlar genelde pek dindar değildir. Din, toplumsal hayatta çok az ülkede önemli rol oynar. Bazı ülkelerde resmi “devlet kilisesi” hala vardır, ama muhteşem katedraller inançlı kalabalıklardan ziyade turistlerle doludur. Hıristiyanlık kimlik olarak ve kültürel alanlarda güçlüdür, ancak siyasette ve günlük yaşamda etkisini kaybetmiştir.
Bu farkın sebebi ne olabilir? Amerikalılar büyük ölçüde Avrupalı göçmenlerin torunlarıyken iki kıtada toplumsal değerler nasıl farklı evrildi?
Kanaatimce farkın kaynağı din-ahlak ve din-devlet ilişkilerinde yatıyor. Avrupa’da kiliseler 1000’li yıllardan 1400’lü yıllara kadar siyasi gücü ellerinde tutanlara göre daha makul, insancıl ve ahlaklı bir çizgide oldu. Ama 1400’lerden sonra durum değişti. Özellikle Katolik kilisesi iktidarla ve zenginlikle özdeşleşti. “Dindar insan ahlaklı olur” genellemesi bozuldu, hatta kilise mensuplarına şüpheyle bakılır hale geldi. Luther ve Calvin’le başlayan isyan temelde itikadi değil ahlakiydi. Sonuç Avrupa toplumlarında dini kurumlara güvenin yitirilmesi ve dinin etkisinin azalması oldu.
Amerika Avrupalılar tarafından Reform sürecinden sonra iskan edildiği halde din-ahlak ve din-devlet ilişkileri bu şekilde yürümedi. Dini kurumlar hiç bir zaman iktidarı paylaşmadı. Kiliseler halktan gelen gönüllü bağışlarla ayakta durdu ve sosyal yardımlaşmanın belkemiğini oluşturdu. Sadece “dindar insan ahlaklı olur” değil “dindar insan cömert ve yardımsever olur” algısı da yerleşti.
Türkiye 19.yüzyıl sonlarından son birkaç onyıla kadar bu perspektiften Avrupa’dan ziyade Amerika’ya yakındı. Din siyasi iktidarlardan ziyade halkın sahip çıktığı bir değer oldu. Ancak 12 Eylül 1980’den sonra başlayan dinin ciddi bir “iktidar pekiştirici unsur” olarak kullanılması trendi Akparti iktidarıyla güçlendi. Sonuç ayakkabı kutuları ve internete düşen malum telefon görüşmeleri oldu.
Akparti devletin imkanlarını “dindar nesil” yetiştirmek için kullanmaya çalışıyor. Ama devleti bu yolda aktif olarak kullanmanın çok büyük ve uzun vadeli etkileri olması kaçınılmaz. “Müslümanlık” etiketinin arkasına sığınanların otoriter devlet davranışı ve adaletsiz şahsi zenginleşme süreci içinde olduğu görülünce Avrupa’da beş yüz yıl önce ortaya çıkan toplumsal tepki Türkiye’de de yavaş yavaş tetikleniyor.
Bugünkü seçim nutukları filan teferruattır. Akparti iktidarı Türkiye’deki din-ahlak ilişkisinde taşları yerinden oynattı. Sonuçlarını hep birlikte göreceğiz.
Avrupa’da ise toplumlar genelde pek dindar değildir. Din, toplumsal hayatta çok az ülkede önemli rol oynar. Bazı ülkelerde resmi “devlet kilisesi” hala vardır, ama muhteşem katedraller inançlı kalabalıklardan ziyade turistlerle doludur. Hıristiyanlık kimlik olarak ve kültürel alanlarda güçlüdür, ancak siyasette ve günlük yaşamda etkisini kaybetmiştir.
Bu farkın sebebi ne olabilir? Amerikalılar büyük ölçüde Avrupalı göçmenlerin torunlarıyken iki kıtada toplumsal değerler nasıl farklı evrildi?
Kanaatimce farkın kaynağı din-ahlak ve din-devlet ilişkilerinde yatıyor. Avrupa’da kiliseler 1000’li yıllardan 1400’lü yıllara kadar siyasi gücü ellerinde tutanlara göre daha makul, insancıl ve ahlaklı bir çizgide oldu. Ama 1400’lerden sonra durum değişti. Özellikle Katolik kilisesi iktidarla ve zenginlikle özdeşleşti. “Dindar insan ahlaklı olur” genellemesi bozuldu, hatta kilise mensuplarına şüpheyle bakılır hale geldi. Luther ve Calvin’le başlayan isyan temelde itikadi değil ahlakiydi. Sonuç Avrupa toplumlarında dini kurumlara güvenin yitirilmesi ve dinin etkisinin azalması oldu.
Amerika Avrupalılar tarafından Reform sürecinden sonra iskan edildiği halde din-ahlak ve din-devlet ilişkileri bu şekilde yürümedi. Dini kurumlar hiç bir zaman iktidarı paylaşmadı. Kiliseler halktan gelen gönüllü bağışlarla ayakta durdu ve sosyal yardımlaşmanın belkemiğini oluşturdu. Sadece “dindar insan ahlaklı olur” değil “dindar insan cömert ve yardımsever olur” algısı da yerleşti.
Türkiye 19.yüzyıl sonlarından son birkaç onyıla kadar bu perspektiften Avrupa’dan ziyade Amerika’ya yakındı. Din siyasi iktidarlardan ziyade halkın sahip çıktığı bir değer oldu. Ancak 12 Eylül 1980’den sonra başlayan dinin ciddi bir “iktidar pekiştirici unsur” olarak kullanılması trendi Akparti iktidarıyla güçlendi. Sonuç ayakkabı kutuları ve internete düşen malum telefon görüşmeleri oldu.
Akparti devletin imkanlarını “dindar nesil” yetiştirmek için kullanmaya çalışıyor. Ama devleti bu yolda aktif olarak kullanmanın çok büyük ve uzun vadeli etkileri olması kaçınılmaz. “Müslümanlık” etiketinin arkasına sığınanların otoriter devlet davranışı ve adaletsiz şahsi zenginleşme süreci içinde olduğu görülünce Avrupa’da beş yüz yıl önce ortaya çıkan toplumsal tepki Türkiye’de de yavaş yavaş tetikleniyor.
Bugünkü seçim nutukları filan teferruattır. Akparti iktidarı Türkiye’deki din-ahlak ilişkisinde taşları yerinden oynattı. Sonuçlarını hep birlikte göreceğiz.
Sunday, 9 February 2014
CHP Istanbul
CHP Istanbul adaylarını açıkladı, yine had safhada kavga gürültü. Dedik bin defa tüm vatandaşlara açık önseçime geçin diye, dinletemedik...
Subscribe to:
Posts (Atom)