Istanbul’un fethinin yıldönümünde şatafatlı ve hayli masraflı bir gösteri yapıldı. Ancak gösterinin içeriği devletimizin Fatih’in mirasını ve tarihindeki önemini anlamaktan epeyce uzak olduğunu gözler önüne serdi.
Atalarımıza karşı minnet görevimi ifa etmek için Fatih
Sultan Mehmet’i 10 maddede hakkını vererek anmaya çalışacağım.
1. Fatih siyasi tarih açısından dünyanın gelmiş
geçmiş en önemli liderlerinden biridir, zira “modern” devletin tasarlanmasında
ve gerçekleştirilmesinde öncü olmuştur. Hukuk sisteminden askeri teknolojilere,
toprak mülkiyetinden etnik unsurlarla ilişkilere, eğitimden vergi sistemine,
imar faaliyetlerinden imaj yönetimi ve propagandaya kadar pek çok alanda kalıcı
reformlar yapmıştır. Osmanlı devletinin hızla bir büyük dünya devleti haline
gelmesinin ardında Fatih’in yaptığı paradigma değişikliği yatar.
2.
Fatih büyük adamdır, çünkü o dönemlerde büyük
devletlerin hükümdarlarına oranla istisnai derecede entelektüeldir. Hem Batı,
hem de Doğu’nun klasik dillerini bilen, antik Yunan, Roma ve İslam entelektüel
külliyatına hakim olan, bir yandan şiir yazıp bir yandan top tasarlayan bir Rönesans
adamıdır. Bu entelektüel birikimi sayesinde Türk tarihinde ilk defa kurumsal
bir devlet yapısı inşasına başlamış, Osmanlı devletini yönetimsel yetkinlik olarak
Avrupalı rakiplerinin önüne geçirmiştir. Fatih’in bu şekilde yetiştirilebilmesi,
babası II.Murad’ın sarayının farklı milletlerden gelen ve farklı geçmişlere
sahip entelektüel insanlar arasında o dönemin en zengin fikir tartışmalarının
yaşandığı bir ortam olması sayesindedir.
3.
Fatih’i daha iyi anlamak için modern siyaset
biliminin kurucusu sayılan Macchiavelli’yi (“Makyavel”) iyi okumak gerekir. Fatih
Macchiavelli’den 50 yıl önce doğmuş ve aynı Avrupa ve Akdeniz siyasi ve
entelektüel ortamında yaşamıştır. Macchiavelli’nin gücün kazanılması, muhafaza
edilmesi, en etkin şekilde kullanılması ve kalıcı şekle sokulması üzerine yazdıklarını
Fatih’in icraatında bire bir görebiliriz. Osmanlı devletinin başarısının sırrı
işte burada yatar: Avrupa siyasi sistemi Macchiavelli’yi yaşarken dikkate
almamıştır – kendisi çok az bir süre karar verici noktalarda kalabilmiş, hapis
ve sürgün görmüştür. Avrupalılar akraba evliliği nedeniyle eciş büçüş ve yarım
akıllı insanları tahta çıkarırken Osmanlı sistemi kendi yetiştirdiği dört
dörtlük bir Rönesans adamını 30 yıl iktidarda tutabilmiştir.
4.
Fatih’in tahta geçer geçmez Istanbul’u
fethetmeye girişmesi kendinden çok emin olduğu için değil iktidar kavgasında
kendini zayıf hissetmesindendir. Fatih’in babası II.Murat Varna savaşı öncesinde
tahttan oğlu lehine feragat etmiş görünse de muhtemelen önde gelen Türk beyleri
tarafından tahttan indirilmiştir. Sebebi, arazi rejimini merkezi devlet
(Padişah) lehine ve feodal unsurların aleyhine değiştirmeye çalışmış olmasıdır.
Istanbul’u fethetmenin getirdiği itibarla Fatih ilk iş olarak babasının deneyip
başaramadığı reformu gerçekleştirmiş, önde gelen Türk beyleri ve ailelerini
tasfiye etmiş, Kapıkulu unsurunu devletin rakipsiz belkemiği konumuna
getirmiştir.
5.
Istanbul’un fethi bir elbette büyük bir askeri
başarıdır. Ancak bir cengaverlik destanı, bir kahramanlık öyküsü değildir. Bir
savaşın kahramanlık öyküsü olarak nitelendirilmesi için ya 1071 Malazgirt, 1471
Otlukbeli, 1514 Çaldıran, 1526 Mohaç savaşlarındaki gibi bir ordunun eşit
güçteki karşı orduya ezici üstünlük kurması, ya da 1302 Yalova, 1364 Sırp
Sındığı, 1396 Niğbolu savaşlarındaki gibi daha küçük bir askeri gücün daha
büyük bir askeri gücü yenilgiye uğratması gerekir. Nufusu 50 bine düşmüş, eli
silah tutan 10 bin kişinin savunduğu bir şehrin en az 100 bin, belki 200 bin askeri
mobilize etmiş, Fatih gibi üstün yetenekli bir komutan tarafından yönetilen ve
Avrupa’nın en iyi mühendislerini istihdam eden bir ordu tarafından fethedilmesini
bir destan olarak nitelemek ayıptır. 1453’te bir kahramanlık hikayesi varsa
şehri kısıtlı imkanlarla 59 gün savunanlara ait olmalıdır. Osmanlı ailesinin
kanaati de bu yönde olmuştur: II.Abdülhamid’in Çanakkale Savaşı sırasında
Istanbul’u terk edip Anadolu’ya çekilmeyi düşünen kardeşi V.Mehmet Reşad’a “halefimiz
Konstantin Paleologos bu şehri son ana kadar savundu ve canını feda etti, bizim
de gerekirse aynısını yapmamız şarttır” dediği unutulmamalıdır.
6.
Osmanlı döneminde Istanbul’un fethi
kutlanmamıştır. Bunun dört sebebi olabilir: Birincisi, o dönemlerde tarihi
olayları kutlamak adetten değildi. İkincisi, yukarıda belirttiğimiz üzere
tarihinde pek çok cengaverlik destanı olan bir devletin zaten tükenmiş bir
rakibini yenmekle övünmeye ihtiyaç duymuyordu. Üçüncüsü, Roma İmparatorluğu’nun
mirasçısı olan Rum Ortodoks milletinin Osmanlı’nın bir asli unsuruydu –
Istanbul nufusunun yarısını oluşturan Müslümanların öbür yarısını oluşturan
Hıristiyanlara “bu şehri sizden ne biçim aldık” demesi abes olurdu. Dördüncüsü,
Osmanlı ailesi Roma İmparatorluğu’nu yok ettiğini değil Roma mirasını artık onu
taşıyamayacak olanlardan devraldığını iddia ediyordu.
7.
Fatih’den Vahdettin’e kadar Osmanlı Padişahları
Roma İmparatoru unvanını taşımıştır. Bu unvan kimi zaman vurgulanmış, kimi
zaman vurgulanmamıştır, ama asla vazgeçilmemiştir. Namık Kemal’in meşhur Osmanlı
tarihi işte bu nedenle uzunca bir Roma İmparatorluğu tarihi bölümüyle başlar.
8.
Istanbul’un resmi adı Osmanlı dönemi boyunca
Kostantiniyye olarak kalmıştır. Edirne, Selanik, İznik, Bursa, Konya, Kayseri,
Trabzon ve İskenderiye’nin de hala klasik dönemden kalma adlarıyla anıldığı göz
önüne alındığında bunda şaşıracak bir şey yoktur. Şehrin adının değiştirilmesi Balkan
Savaşı’nın kaybedilmesi sonrasında gündeme gelmiş, Milli Mücadele sırasında
Yunanlıların asli hasım durumuna gelmesiyle kesinleşmiştir.
9.
Fatih Rum Ortodoks kilisesini himayesine alarak
nufusunun en az üçte biri Rum Ortodoks olan devletinde istikrarı teminat altına
almıştır. Ermeni ve Yahudi cemaatlerine de özel statü vermiş ve Istanbul’a
yerleşmelerini teşvik etmiştir. Fatih’in devlet ve gayrımüslim milletler
arasında kurduğu bu sağlam ilişkinin ardından Osmanlı devletinde 18.yüzyılın
sonlarına kadar Katolikler dışındaki gayrımüslim cemaatler Müslüman Türklere
göre daha sadık ve güvenilir olarak görülmüş, doğuştan Türk ve Müslüman olanlar
devlet yönetiminden sıklıkla dışlanmıştır.
10.
Fatih Camii ve külliyesi Fatih Sultan Mehmed’in Roma
mirasına yaklaşımının ilginç bir örneğidir. Fatih kendi adını taşıyan cami ve
kendi mezarı için şehrin kurucusu Konstantin ile aynı tepeyi seçmiştir. Fatih
Camii 1204 Latin istilasından sonra harap durumda kalan ve Ayasofya’dan sonra
Istanbul’un en önemli ikinci ruhani mekanı kabul edilen Oniki Havariler Kilisesi’nin
yerinde inşa edilmiştir. Fetih öncesinde sadece Konstantin değil 25 Roma
İmparatoru mor lahitler (sarkofajlar) içinde burda yatıyordu. Bu imparator
lahitlerinin üç tanesi Osman Hamdi Bey tarafından Arkeoloji Müzesi’ne
getirilmiştir ve hala oradadır.
Sonuç olarak Fatih’i Fatih yapan cengaverliği değil Istanbul
şehri ve Osmanlı devleti için ortaya koyduğu vizyondur. Fatih ve Fetih’i anma
faaliyetlerinin bu vizyona saygılı ve onu daha ileriye götürecek şekilde
yapılması boynumuzun borcudur.