Akparti hükümetinin istikrarlı bir tarzı var: yaşanan her olayı bir miktar çarpıtarak bir kahramanlık destanı haline getirmek.
Dün yine bu tarzın bir örneğini gördük: 49 rehine IŞİD tarafından serbest bırakıldığında yandaş medya ve sosyal medyada "rehinelerin bir MIT operasyonu sonucu" serbest bırakıldığı iddia edildi.
Suriye ve Irak politikamız saydam olarak yürütülmediği için elimizdeki bilgiler sınırlı. Ancak eldeki bilgiler, rehinelerin bir müzakere süreci sonunda serbest bırakıldığına işaret ediyor.
Olayda gerçek kahramanlar var - olayı en başından beri yanlış yöneten üst düzey siyasetçi ve bürokratlar değil, kafasına silah dayandığı halde Batılı rehinelerin yaptığı gibi "sevgili ülkem, yanlıştan dönün ve bizi kurtarın" diye video yapmayı reddeden rehinelerimiz. Onlarla gurur duyuyoruz.
49 rehinenin sağ salim serbest bırakılması tabii ki memnuniyet verici. Rehineleri kurtarmak için müzakereler yürütmek de elbette ayıp değil. Fakat IŞİD ile yapılan müzakereleri "MIT operasyonu" olarak isimlendirmek doğru değil.
Hükümetin niyetinin ne olduğu açık: rehinelerin "kahramanca bir güç gösterisi ile kurtarıldığı" algısını yaratmak. Ne Arap dünyasında, ne de Amerika ve Avrupa'da bu hikayeye kimse inanmıyor. Sadece Türkiye'de olayları yakından takip etmeyenleri kandırabilecek bir hikaye.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin zorunlu din dersi hakkında aldığı karardan 17-25 Aralık skandalına, kredi derecelendirme kuruluşlarının Türkiye notlarından yabancı gizli servislerin Türkiye'deki dinleme faaliyetlerine kadar pek çok alanda hükümetin tutumu benzer: gerçekleri açıkça yok sayan hikayeler kurgulamak. Bu kadar örnek tesadüf olamaz - ortada net bir politika var.
Anlaşılan o ki, hükümet aktif bir propaganda kampanyası ile Türk halkının bir bölümünün kafasındaki siyasi gerçeklik algısını dünyanın geri kalanından ayrıştırmaya çalışıyor. Bu algı yönetimi stratejisi demokratik ülkelerde caiz değildir, ancak otoriter rejimlerde görülür.
Neden? Çünkü demokrasi vatandaşın salim kafayla karar verebilmesini gerektiren bir rejim. Siyaset algısı dünyadan kopan bir kitle güncel gelişmeler karşısında sık sık saşkınlığa uğrar ve dünyadaki siyasal olayları takip edemez hale gelir. Bunun yarattığı rahatsızlık ve kızgınlık da komplo teorilerini körükler. Kamuoyunun komplo teorileri tarafından yönlendirildiği bir ortamda hükümetin manevra alanı kısıtlanır. Ülke içindeki siyasi tartışmalar rasyonelliğini kaybeder.
İşte bu nedenle demokratik ülkeler algı yönetiminde aşırıya kaçmamaya özen gösterir. Otoriter rejimler ise zaten kamuoyunu sürekli baskı altına tutma niyetinde olduğu için inanması zor kahramanlık hikayeleri kurgulamak üzere uzun vadedeki bu riskleri alır.
Hükümetin algı yönetimi politikası Türkiye'deki demokrasinin geleceği hakkında ciddi endişeler yaratıyor. Bu yanlış yoldan bir an önce dönülmesinde fayda var - Arjantin, Mısır, Rusya, Suriye, Venezüela, Yugoslavya örnekleri ortada.
Açıklık, saydamlık ve samimiyet olmayan yerde ne demokrasi ne de insan hakları varlığını sürdürebilir. Benden söylemesi.
No comments:
Post a Comment