Genel seçimlerde hiç bir partinin Meclis’te tek başına
çoğunluğu sağlayamamasının ardından koalisyon tartışmaları ve pazarlıkları
başladı.
Özellikle Akparti camiasında “sakın koalisyon gelmesin”
söylemi sıkça dile getiriliyor. Acaba bu iddia makul mü, tarihsel gerçeklerle
uyumlu mu? 1960’tan bu yana göreve gelen koalisyonları hızlıca inceleyelim.
1961 seçimlerinin ardından iki büyük parti CHP ve AP
hükümeti birlikte kurdular. Bu hükümet demokrasiye geçişi başarıyla yürüttü, Talat
Aydemir’in darbe girişimini savuşturdu.
CHP-AP koalisyonunun ardından kurulan CHP-YTP-CKMP
koalisyonu AET ile ortaklık anlaşmasını imzaladı, ikinci Talat Aydemir darbe
girişimini savuşturdu.
CHP-MSP koalisyonu 1973 seçimlerinde çok dağınık bir siyasi
tablo ortaya çıkmasının ardından kuruldu. Aslında AP ile ondan kopan MSP ve DP
parlamento çoğunluğuna sahipti, ama yeni partiler Demirel’in başbakanlığını
kabul etmeyince sağ koalisyon kurulamadı, yerine CHP-MSP geldi. Bu koalisyon
demokrasiye geçişi sağladı, genel af çıkardı ve Kıbrıs barış harekatını
gerçekleştirdi.
CHP Kıbrıs harekatının ardından ülkeyi erken seçime
götürmeyi başaramayınca “milliyetçi cephe” adı verilen AP-MSP-CGP-MHP koalisyonu
kuruldu. İki yıl süren bu koalisyon ülkedeki sağ/sol kamplaşmasını
keskinleştirdi, bıçak sırtında giden hükümet petrol krizine gerekli reaksiyonu
veremediği için ülke ekonomik krize sürüklendi.
1977 seçimlerinde CHP en büyük parti olmasına rağmen Meclis
çoğunluğu AP, MSP, MHP üçlüsündeydi. CHP azınlık hükümeti güvenoyu alamadı,
ikinci milliyetçi cephe kuruldu. Ekonomik kriz de siyasi gerginlik de
derinleşti.
CHP 1978 başında AP’den kopan 10 milletvekili ve küçük
partiler DP/CGP ile koalisyon kurdu. Meclis çoğunluğu bıçak sırtında olan bu
hükümet de ekonomik krize çare bulamadı.
1979 ara seçiminin ardından AP azınlık hükümeti kuruldu, MSP
ve MHP dışarıdan destekledi. 24 Ocak kararlarını bu hükümet aldı ve ekonomik
krizi kontrol altına alıp çözmeye başladı. Öte yandan siyasi gerginlik
azaltılamadı ve ülke 12 Eylül darbesine sürükledi.
Askeri rejim ve ANAP iktidarının ardından 1991 yılında
DYP-SHP koalisyonu kuruldu. İstikrarlı bir hükümetti, demokratikleşme yolunda
önemli adımlar atabildi.
Özal’ın vefatı ve Demirel’in cumhurbaşkanı seçilmesinin
ardından ikinci DYP-SHP koalisyonu kuruldu, ancak ilki kadar başarılı olamadı.
1994 krizi yaşandı.
1995 seçimlerinden sonra kurulan DSP destekli ANAP-DYP
koalisyonu kısa sürdü. Yerine RP-DYP koalisyonu kuruldu. “Refahyol” adı verilen
bu hükümet uyumlu çalıştı, ancak 28 Şubat sonrası DYP’de yaşanan bölünme
sonrası düştü.
1997’de kurulan CHP destekli ANAP-DSP-DTP hükümeti istikrarı
sağlayamadı. 1999 seçimlerine kısa süreli DSP azınlık hükümetiyle girildi.
1999 seçimleri sonrasında DSP-MHP-ANAP hükümeti kuruldu.
Uyumlu çalışabildi, demokratikleşme yolunda bazı adımlar attı. Yeni
cumhurbaşkanı 5 partinin uzlaşmasıyla seçildi. Bir ekonomik reform paketi
açıklandı, paket başarılı olmadı ve 2001 krizi yaşandı. Kriz sonrası koalisyon
devam etti ve Kemal Derviş’in göreve gelmesiyle bu sefer çok daha kapsamlı bir
ekonomik reform paketi hazırlandı. Üçlü koalisyonun ekonomi programı 2002-2007
Akparti hükümeti tarafından da değiştirilmeden uygulandı.
Bu tabloya baktığımızda koalisyonların genel olarak ülkeyi
iyi yönetemediğini söylemek mümkün değil. Özellikle demokratikleşme konusunda
koalisyonların sicili oldukça iyi: 1961 CHP-AP, 1973 CHP-MSP, 1991 DYP-SHP ve
1999 DSP-MHP-ANAP hükümetleri uzlaşmacı ve kapsayıcı adımlar atabildiler.
Koalisyonlar döneminde yaşanan 1978-1979, 1994 ve 2001
krizleri malum. Ancak tek parti iktidarları döneminde de 1950’lerin sonunda ve
1960’ların sonunda çok derin ödemeler dengesi krizleri, yani “döviz krizleri” yaşandı.
Akparti döneminde de 2008 yılında teğet geçeceği söylenen küresel kriz
sırasında 1994 ve 2001 krizleri seviyesinde bir eksi büyüme gerçekleşti.
Hal bu iken seçmeni koalisyonla korkutmak yanlış.
Koalisyonların sicili hiç de fena değil.
Ancak son elli yıldaki siyasi tecrübelerimizden
çıkaracağımız önemli başka dersler var.
Birincisi, Türkiye’nin en büyük riski siyasi gerginlik ve
kamplaşma. 1970’lerin sonları ve 1990’ların ortasında ülkemiz en büyük hasarı ayrışma
ve kutuplaşmadan gördü.
İkincisi, Meclis çoğunluğu bıçak sırtında olan hükümetler
çok riskli.
Üçüncüsü, bir hükümetin hem koalisyon hem de azınlık
hükümeti altından kalkılamayacak bir zorluk. Sadece azınlık hükümeti veya
sadece koalisyon yönetilebiliyor, ama ikisi bir araya gelince olmuyor.
Bu tarihsel tecrübe ve çıkarımlarla mevcut siyasi durum
hakkında ne söyleyebiliriz?
Akparti’nin herhangi bir partiyle kuracağı koalisyon
istikrarlı olur. Ancak kutuplaşmayı önleme yönünde bir adım olan AKP-CHP
koalisyonu fay hatları üzerine kurulacak olan AKP-MHP veya AKP-HDP
koalisyonlarına göre daha az risklidir.
HDP destekli CHP-MHP veya MHP destekli CHP-HDP azınlık koalisyonlarının
başarı şansı çok düşüktür. MHP ve HDP’nin dışarından destekleyeceği CHP azınlık
hükümeti 2+1 formüllerine tercih edilmelidir.
Akparti’nin bir partinin açıkça desteğini almadan azınlık
hükümeti kurmaya çalışması da çözüm değildir.
Akparti’li her koalisyon Meclis içinde istikrarlı olur,
ancak toplumsal barışı sağlamak konusunda AKP-CHP koalisyonunun şansı daha
yüksek olacaktır.
CHP açısından üçlü koalisyon, azınlık hükümeti ve Akparti’yle
koalisyon alternatifleri makuldür.
Sonuç olarak korkmamız gereken risk koalisyon değil siyasi
gerginlik ve kutuplaşmadır.
No comments:
Post a Comment