Wednesday, 10 June 2015

Koalisyonların sicili hiç de fena değil, esas sorun siyasi gerginlik ve kamplaşma

Genel seçimlerde hiç bir partinin Meclis’te tek başına çoğunluğu sağlayamamasının ardından koalisyon tartışmaları ve pazarlıkları başladı.

Özellikle Akparti camiasında “sakın koalisyon gelmesin” söylemi sıkça dile getiriliyor. Acaba bu iddia makul mü, tarihsel gerçeklerle uyumlu mu? 1960’tan bu yana göreve gelen koalisyonları hızlıca inceleyelim.

1961 seçimlerinin ardından iki büyük parti CHP ve AP hükümeti birlikte kurdular. Bu hükümet demokrasiye geçişi başarıyla yürüttü, Talat Aydemir’in darbe girişimini savuşturdu.

CHP-AP koalisyonunun ardından kurulan CHP-YTP-CKMP koalisyonu AET ile ortaklık anlaşmasını imzaladı, ikinci Talat Aydemir darbe girişimini savuşturdu.

CHP-MSP koalisyonu 1973 seçimlerinde çok dağınık bir siyasi tablo ortaya çıkmasının ardından kuruldu. Aslında AP ile ondan kopan MSP ve DP parlamento çoğunluğuna sahipti, ama yeni partiler Demirel’in başbakanlığını kabul etmeyince sağ koalisyon kurulamadı, yerine CHP-MSP geldi. Bu koalisyon demokrasiye geçişi sağladı, genel af çıkardı ve Kıbrıs barış harekatını gerçekleştirdi.

CHP Kıbrıs harekatının ardından ülkeyi erken seçime götürmeyi başaramayınca “milliyetçi cephe” adı verilen AP-MSP-CGP-MHP koalisyonu kuruldu. İki yıl süren bu koalisyon ülkedeki sağ/sol kamplaşmasını keskinleştirdi, bıçak sırtında giden hükümet petrol krizine gerekli reaksiyonu veremediği için ülke ekonomik krize sürüklendi.

1977 seçimlerinde CHP en büyük parti olmasına rağmen Meclis çoğunluğu AP, MSP, MHP üçlüsündeydi. CHP azınlık hükümeti güvenoyu alamadı, ikinci milliyetçi cephe kuruldu. Ekonomik kriz de siyasi gerginlik de derinleşti.

CHP 1978 başında AP’den kopan 10 milletvekili ve küçük partiler DP/CGP ile koalisyon kurdu. Meclis çoğunluğu bıçak sırtında olan bu hükümet de ekonomik krize çare bulamadı.

1979 ara seçiminin ardından AP azınlık hükümeti kuruldu, MSP ve MHP dışarıdan destekledi. 24 Ocak kararlarını bu hükümet aldı ve ekonomik krizi kontrol altına alıp çözmeye başladı. Öte yandan siyasi gerginlik azaltılamadı ve ülke 12 Eylül darbesine sürükledi.

Askeri rejim ve ANAP iktidarının ardından 1991 yılında DYP-SHP koalisyonu kuruldu. İstikrarlı bir hükümetti, demokratikleşme yolunda önemli adımlar atabildi.

Özal’ın vefatı ve Demirel’in cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından ikinci DYP-SHP koalisyonu kuruldu, ancak ilki kadar başarılı olamadı. 1994 krizi yaşandı.

1995 seçimlerinden sonra kurulan DSP destekli ANAP-DYP koalisyonu kısa sürdü. Yerine RP-DYP koalisyonu kuruldu. “Refahyol” adı verilen bu hükümet uyumlu çalıştı, ancak 28 Şubat sonrası DYP’de yaşanan bölünme sonrası düştü.

1997’de kurulan CHP destekli ANAP-DSP-DTP hükümeti istikrarı sağlayamadı. 1999 seçimlerine kısa süreli DSP azınlık hükümetiyle girildi.

1999 seçimleri sonrasında DSP-MHP-ANAP hükümeti kuruldu. Uyumlu çalışabildi, demokratikleşme yolunda bazı adımlar attı. Yeni cumhurbaşkanı 5 partinin uzlaşmasıyla seçildi. Bir ekonomik reform paketi açıklandı, paket başarılı olmadı ve 2001 krizi yaşandı. Kriz sonrası koalisyon devam etti ve Kemal Derviş’in göreve gelmesiyle bu sefer çok daha kapsamlı bir ekonomik reform paketi hazırlandı. Üçlü koalisyonun ekonomi programı 2002-2007 Akparti hükümeti tarafından da değiştirilmeden uygulandı.

Bu tabloya baktığımızda koalisyonların genel olarak ülkeyi iyi yönetemediğini söylemek mümkün değil. Özellikle demokratikleşme konusunda koalisyonların sicili oldukça iyi: 1961 CHP-AP, 1973 CHP-MSP, 1991 DYP-SHP ve 1999 DSP-MHP-ANAP hükümetleri uzlaşmacı ve kapsayıcı adımlar atabildiler.

Koalisyonlar döneminde yaşanan 1978-1979, 1994 ve 2001 krizleri malum. Ancak tek parti iktidarları döneminde de 1950’lerin sonunda ve 1960’ların sonunda çok derin ödemeler dengesi krizleri, yani “döviz krizleri” yaşandı. Akparti döneminde de 2008 yılında teğet geçeceği söylenen küresel kriz sırasında 1994 ve 2001 krizleri seviyesinde bir eksi büyüme gerçekleşti.

Hal bu iken seçmeni koalisyonla korkutmak yanlış. Koalisyonların sicili hiç de fena değil.
Ancak son elli yıldaki siyasi tecrübelerimizden çıkaracağımız önemli başka dersler var.

Birincisi, Türkiye’nin en büyük riski siyasi gerginlik ve kamplaşma. 1970’lerin sonları ve 1990’ların ortasında ülkemiz en büyük hasarı ayrışma ve kutuplaşmadan gördü.

İkincisi, Meclis çoğunluğu bıçak sırtında olan hükümetler çok riskli.

Üçüncüsü, bir hükümetin hem koalisyon hem de azınlık hükümeti altından kalkılamayacak bir zorluk. Sadece azınlık hükümeti veya sadece koalisyon yönetilebiliyor, ama ikisi bir araya gelince olmuyor.

Bu tarihsel tecrübe ve çıkarımlarla mevcut siyasi durum hakkında ne söyleyebiliriz?

Akparti’nin herhangi bir partiyle kuracağı koalisyon istikrarlı olur. Ancak kutuplaşmayı önleme yönünde bir adım olan AKP-CHP koalisyonu fay hatları üzerine kurulacak olan AKP-MHP veya AKP-HDP koalisyonlarına göre daha az risklidir.

HDP destekli CHP-MHP veya MHP destekli CHP-HDP azınlık koalisyonlarının başarı şansı çok düşüktür. MHP ve HDP’nin dışarından destekleyeceği CHP azınlık hükümeti 2+1 formüllerine tercih edilmelidir.

Akparti’nin bir partinin açıkça desteğini almadan azınlık hükümeti kurmaya çalışması da çözüm değildir.

Akparti’li her koalisyon Meclis içinde istikrarlı olur, ancak toplumsal barışı sağlamak konusunda AKP-CHP koalisyonunun şansı daha yüksek olacaktır.

CHP açısından üçlü koalisyon, azınlık hükümeti ve Akparti’yle koalisyon alternatifleri makuldür.

Sonuç olarak korkmamız gereken risk koalisyon değil siyasi gerginlik ve kutuplaşmadır.


No comments:

Post a Comment