“Neden sadece CHP’ye yükleniyorsun” diye kızmayın. AKP’yi
dün ele aldım: her iki seçimde de AKP lehine çok adaletsiz bir kampanya ortamı
varken, AKP’nin neden 7 Haziran’da başarısız, 1 Kasım’da başarılı olduğunu
açıklamaya çalıştım.
Diğer iki partiye gelince - AKP ile PKK arasında sıkışan
HDP’nin 1 Kasım’da hareket alanı çok kısıtlıydı. MHP’de ise genel başkan Devlet
Bahçeli hiç bir şey yapmamaya kararlıydı. Bu nedenle HDP ve MHP için
söylenebilecek fazla bir şey yok.
CHP her iki seçimde de bazı şeyleri önceki seçimlere göre
daha iyi yaptı, hakkını teslim etmek lazım. Vaadler konusunda ilk defa AKP’nin
gölgesinde kalmadı, hatta AKP’yi kendisini taklit etmeye mecbur etti. Kemal
Kılıçdaroğlu 2011 ve 2014’e göre daha iyi performans gösterdi. Kampanyalar negatif
ve tepkili değil pozitif ve ümit verici şekilde tasarlandı. 7 Haziran öncesinde
yapılan geniş kapsamlı önseçim parti tabanına ciddi hareket getirdi.
Bazı konularda ise CHP’nin zaten önemli bir değişim
yapmasını beklemek gerçekçi değildi. Sahada ev ev gezen AKP teşkilatını kurmak
bir nesil aldı, CHP’nin arayı bugünden yarına kapatması mümkün değil. Çok daha
fazla belediye AKP’nin elinde olduğundan partiye imar rantı aktarma ve bu
şekilde kaynak yaratma konusunda AKP avantajlı. AKP iktidarda olduğu ve kamu kaynaklarını
adil kullanmak gibi bir derdi olmadığı için, devletin hem para hem de insan
kaynakları azami olarak AKP lehinde kullanıldı. Bu faktörleri de kısa vadede
sabit kabul etmek lazım.
Zaten yapılanlar ve zaten yapılamayacak olanları bir kenara
bırakınca CHP’ye kalan hareket alanı şu kulvarlardan oluşuyordu:
- Meclis’teki faaliyetler
- Koalisyon müzakere stratejisi
- Kampanya teması
- Listeler
Elindeki bu araçları CHP etkin kullanabildi mi? Bence hayır,
çok daha iyisi yapılabilirdi.
7 Haziran’da AKP’nin Meclis çoğunluğunu kaybetmesi büyük bir
fırsattı. Diğer üç parti AKP karşısında birleşememiş olsa da Meclis iki seçim
arasında çok daha aktif kullanılabilirdi.
CHP Meclis başkanlığı seçiminde Deniz Baykal’ı aday
göstererek hata yaptı. Ne kendi tabanında, ne de diğer partilerin kararsız
seçmenleri nezdinde bir faydası oldu. MHP’nin aday gösterdiği Ekmeleddin
İhsanoğlu CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı olarak üzerinde uzlaşılabilecek makul bir
adaydı. MHP’nin HDP ile işbirliği yapmayı reddettiği bir ortamda MHP’ye bir jest
yapılacaksa Başbakanlığı Devlet Bahçeli’ye teklif etmektense MHP adayı
İhsanoğlu’nu Meclis başkanı seçmek için HDP’yi ikna etmeye çalışmak daha
faydalı bir hamle olurdu.
Meclis başkanlığı seçiminin ardından Meclis çok az çalıştı.
Halbuki devleti, medyayı, sahayı kontrol etmeyen CHP’nin en çok iş çıkaracağı
yer Meclis’ti. Meclis 550 milletvekilinin beşte birinin (110) imzasıyla
toplantıya çağrılıp üçte birinin (184) katılımıyla oturumu açabiliyor. Meclis
başkanının işi yokuşa sürme imkanları elbette var, ama başkan AKP’li de olsa
ısrarlı taleplere karşı Meclis’i kapalı tutmaya çalışması seçmen nezdinde ters
teperdi.
CHP’nin 132 milletvekili kendi başlarına Meclis’i sürekli
toplantıya çağırıp MHP ya da HDP’den 52 kişinin katılımıyla da açık
tutabilirlerdi. Yolsuzluk dosyalarından seçim kanununa, eğitimden sağlığa,
imardan güvenlik politikalarına Meclis’te güvenoyu almamış Davutoğlu hükümetini
sürekli baskı altında tutmak mümkündü. Böyle bir strateji, AKP üst yönetimini
sahadan Meclis’e çekme imkanı da verebilirdi.
CHP, koalisyon müzakere stratejisinde daha organize
olabilirdi. Cumhurbaşkanı’nın 45 günlük sürenin sonunda tekrar seçim kararı
riski alma ihtimali baştan belliydi. Bu seçime AKP’li bir hükümettense CHP’li
bir hükümetle girmek çok değerliydi. Bu durumda, AKP ile müzakerelerde CHP
önerilerini anında halkın da önüne koyarak yapabilir, “15 günde sonuç
alınamazsa görevi biz istiyoruz” mesajını altını çizerek vurgulayabilirdi. Cumhurbaşkanı’nın
ayak sürümesi halinde sürekli toplantı halinde tutulan Meclis’te karşı hamleler
yapma imkanı vardı.
Kampanya cephesinde ise CHP 1 Kasım’da 7 Haziran’ın üzerine
fazladan bir şey koymazken AKP stratejisini temelden değiştirdi. CHP 7
Haziran’da “bu sefer iktidara hazırız” dedi ve bu iddiası genel olarak kabul
gördü. 1 Kasım’da bunun üzerine “tek başına iktidar, ama bu sefer biz” gibi bir
mesaj öne çıkarılabilirdi. AKP’nin stratejisini seçenekleri “ya AKP tek başına
iktidarı, ya AKP’li koalisyon, ya hükümet bunalımı” olarak dar bir alana
hapsetmek üzerine kurduğu bir ortamda CHP, AKP’nin tek başına iktidar vurgusunu
kullanan ama “onlar değil biz” diyen bir mesajla yanıt verebilirdi.
Listeler konsunda da bir hamle yapma fırsatı vardı. 7 Nisan
günü yapılan önseçim 7 Haziran seçimlerin öncesinde CHP teşkilatı ve seçmenini
beklenmedik oranda ateşlemişti. İki seçim arasında AKP listelerini yarıya yakın
değiştirirken CHP’nin aynı listeleri merkez yoklaması ile bildirmesi önemli bir
fırsatı heba etti. 7 Haziran’da alınan netice 2011 seçimleriyle hemen hemen
aynı olduğu için, ortada büyük bir başarı yoktu. Listeleri değiştirmek
teşkilata ve seçmene anlatılabilirdi. Tüm üyelere açık önseçim tamamen ya da
kısmen yenilenebilirdi.
Hatta her seçim bölgesinde 7 Haziran’da kazanılan
milletvekillerinin altındaki pozisyonlar için tüm seçmenlere açık,
Şili/Kore/Fransa/İtalya tipi bir önseçim yapılabilirdi. Bu konuda çeşitli
teklifler sivil toplum örgütleri ve siyasi aktivistler tarafından yıllardır
CHP’ye sunuluyordu.
Sonuç olarak, 1 Kasım seçimlerinde CHP’nin elindeki fırsatı
iyi değerlendiremediğini söylemek mümkün. Bazı doğru adımlar attı, bazı
sorunları ise çözmesi zaten mümkün değildi, ama yine de elde somut birşeyler
yapılabilecek dört kulvar vardı. Ne Meclis’te, ne koalisyon görüşmelerinde, ne
kampanya temasında, ne de listelerin belirlenmesinde CHP yönetimi fark yaratacak,
ses getirecek bir hamle yapamadı. AKP ise olaylar karşısında hızlı ve etkin
tepkiler verdi, stratejisini sürekli güncelledi.
AKP’nin enerjisini MHP ve HDP’ye yoğunlaştırdığı bir
ortamda, yenilmezlik imajı da çizilmişken aslında CHP’nin önü açıktı. Fakat
AKP’nin insiyatifi eline geçirmesine mani olunamadı. Spor, satranç ve savaşta
olduğu gibi siyasette de insiyatifi eline geçiren mücadeleye 1-0 önde başlıyor.
Ihsanoglunun, Yilmaz'dan farkli davran(abil)me alani oldugunu sanmiyorum. Hem MHP'ye Bahceli vasitasiyla bicilen misyon AKP'yi tek basina iktidar yapmakti, hem de kendi ideolojisine ters duserdi. Onun disindaki diger analizlerinizin dogruluguna inaniyorum.
ReplyDeleteKeşke CHP yönetimi senden bu konularda destek alsa. Meclis başkanlığı konusunda ilk adımın chp ve hdp kanadından gelmesi ve mhp ye jest yapılması toplumda olumlu karşılansa da sonuç vermezdi bence. Mhp "akp dağılıyor" yalan istihbaratına kitlenmişti. Hdp de o dönem reddedilme tepkisi içinde bu adımı atamadı sanırım.
ReplyDeleteChp artık çok kesin bilgi, belge vs. olmadan sürekli "yolsuzluk, hırsızlık" söyleminden de uzaklaşmalı ve yapıcı muhalefet ile sosyal, akademik ve iş dünyasına dönük söylemini öne çıkarmalı. İş ve işçi dünyasını yakın takibe alıp her ortamda biraraya gelmeli ve dinleyen, öğrenen, fikir, proje üreten parti konumuna geçmeli.
Halkın bağnazlaşan sosyal yaşantısının mutluluk getirmeyeceğinden hareketle özellikle gençleri hedeflemeli ve doğru rol modeller olmalı. Eğitim yükseldikçe ve yaş azaldıkça artan seçmen kitlesini o temelde kapsayıcı genişletmeli. Bunu yaparken oy alamadığı seçmene yaranmaya çalışmayı değil dünyayı yakalayan vizyonu temsil etmeli.
Ve Ümit senin gibi insanları arayıp bulmalı, oy ve Ötesi'nin ulaştığı kitleyi sadece seçimlerde değil, seçim dışında da kendi sokak, mahalle, il vb. bilinçlendirme çalışmalarında destekleyip parti çalışmalarına katmalı.
Ve de elbette memur kılıklı adam gitmeli. Parti önce içte yenilenmeli. Proje, fikir üretemeyen bayrağı devretmeli.