Referandum üzerine bir haftadır çok hararetli tartışmalar
yaşanıyor. Duygusal tepkileri bir yana bırakırsak, süreç ve sonuç hakkında
neler söyleyebiliriz?
1. Türkiye’de askeri rejim altında yapılan 1982
Anayasa referandumundan bu yana en adaletsiz seçim süreci yaşandı. Devlet
imkanları sonuna kadar kullanıldı, yazılı ve görsel basının neredeyse tamamı
Evet için çalıştı, Hayır tarafının kampanya toplantıları bile engellendi. Buna
rağmen seçmenlerin yüzde 48,6’sı Hayır’ı tercih etti.
2.
Referandumda AKP kanadının beklentisinin
gerçekten yüzde 55 ve üzeri olduğu anlaşılıyor. Alınan netice parti teşkilatı
ve sempatizanlar arasında büyük bir şaşkınlık ve hayal kırıklığı yarattı. Cumhurbaşkanı
her ne kadar “atı alan Üsküdar’ı geçti” demiş olsa da önerilen sistem
değişikliğinin meşruiyet kazanamamış olduğunun herkes farkında.
3. Güneydoğu’da seçim yapılabilecek bir ortam
yoktu. Mahallesi tamamen yıkılıp kışı çadırda geçirmiş olan insanlara bile “Evet
oyu vermezseniz evlerinizi yapmayız” denilebilen bir ortamda oy oranlarına
herhangi bir siyasi anlam yüklemek zaten mümkün olmayacaktı. Ancak önceki
seçimlerden çok farklı olarak binden fazla sandıkta firesiz katılım ve yüzde
yüz Evet oyları görülmesi usülsüzlüğün psikolojik baskının ötesine geçtiğine
işaret ediyor.
4. Yüksek Seçim Kurulu her adımda çok kötü bir
sınav verdi. Elli yılı aşkın bir süredir Türk siyasi sisteminin en güvenilir
ayağını oluşturmuş bir kurumun bu hale düşmesi gerçekten çok üzücü. Mühürsüz
pusulaların geçerli sayılması yönünde verdikleri kararla sürecin doğru
yürütülebilecek son unsuru olan sayımın da güvenilirliğini ortadan
kaldırdırlar.
5. YSK’nın mühürsüz pusulaların gerçeki sayılması
kararı kanuna net bir şekilde aykırı, zira YSK’nın kanunun emredici hükümlerini
uygulamama yetkisi yok. Daha sakin bir siyasi ortamda tüm siyasi partiler
arasında konsensus sağlansaydı belki makul kabul edilebilirdi, ancak bu kadar
kutuplaşmış bir siyaset, bu kadar adaletsiz bir kampanya ve bu kadar yakın bir
sonuç göz önüne alındığında affedilemeyecek bir yanlış oldu. Mahkemeler kanunları
uygulamak yerine verdikleri kararın kendince öngördükleri sonuçlarına göre
karar verecek olsa ülkede hukuk düzeni kalmaz.
6.
İki buçuk milyon oy pusulasının mühürsüz olduğu
iddiası yalanlanmadı, ancak şu ana kadar kuvvetli bir delille desteklenmiş
değil. Hiçbir sandıktan pusulaların sandık kurulu tarafından kasden
mühürlenmediği yönünde bir şikayet gelmediği anlaşılıyor. Sorun iddianın
kendisinden ziyade YSK’nın yaklaşımı: YSK’nın konuyu yeterince tartmadan karar
vermesi ve iddianın doğruluğunu araştırmak için hiçbir adım atmaması inandırıcılığını
yitirmesine yol açtı.
7.
Önceki seçimlerde olduğu gibi bu referandumda da
sayımla ilgili kayda değer bir sorun yok. Sayım ve raporlama hataları binde 1-2
seviyesinde. Sayımda sorun olmaması elbette “adil ve serbest bir seçim
yapıldığı” anlamına gelmiyor – ancak usulsüzlüğün sayımda değil öncesinde yapıldığının
altını çizmek gerekiyor.
8.
Anayasa Mahkemesi bireysel başvuruları kabul
etmese de kararın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde bir ihlal kararına yol
açma ihtimali yüksek. Hükümetin referandumu izlemek için gönderilen AGİT
temsilcilerine baştan itiraz etmeyip süreçle ilgili olumsuz görüş verdikten
sonra eleştirmesi de yakışıksız oldu.
9.
Türkiye’nin hem nufus, hem de ekonomi olarak en
büyük illeri İstanbul, Ankara, İzmir, Adana ve Antalya’da Hayır çıkmış olması önerilen
Anayasa değişikliğini ilk günden sıkıntıya soktu. Toplumun eğitimli kesimleri
ve vergi mükelleflerinin bu kadar hararetli bir şekilde karşı çıktığı bir
sistem nasıl uygulanacak, hep birlikte göreceğiz.
10.
Bu kadar acemice yazılmış bir Anayasa
değişikliği önerisinin bu kadar ciddiyetsiz bir şekilde hazırlanıp, bu kadar
adaletsiz bir seçim kampanyasından sonra bu kadar hukuksuz şekilde yürülüğe
girmesi Türkiye’ye dünya kamuoyu nezdinde küme düşürdü. Türkiye’nin imajının bu
şekilde zedelenmesinin dış politikada bazı zaaflara neden olması kaçınılmaz.
Kanaatimce bu kadar sorunlu bir süreç sonunda kabul edilmiş
bir Anayasa değişikliğinde ısrar etmemekte fayda var. Değişikliklerin çoğunun
2019’da yürürlüğe girecek olması bir fırsattır. Önümüzdeki iki yılda milletin
yarısı yerine büyük çoğunluğunun desteğini alacak bir Anayasa yapma imkanımız
var.
Bugün 23 Nisan. Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı
kutlarken bugünkü Millet Meclisi’nin 1920’nin zor koşulları altında bile
çoğulculuk ve kapsayıcılıktan taviz vermeyen kurucu Millet Meclisi’nden ders
almasını ve ülkenin bekası için gerekeni yapmasını talep ediyoruz.
No comments:
Post a Comment