2015 genel seçimleri yaklaşırken %10 barajının demokrasiyi
tahrip eden, temel hak ve özgürlüklere aykırı niteliği tekrar gündeme geldi.
Anayasa Mahkemesi bireysel başvurular kapsamında barajın vatandaşlar için bir
hak ihlali oluşturup oluşturmadığını inceliyor.
Öte yandan, Anayasa Mahkemesi’nin ihlal kararı vermemesi
durumunda küçük partilerin barajı aşmaya yönelik bir ittifak kurması gündeme
geldi – LDP kamuoyunda isim bilinirliği yüksek bazı isimler ile tüm küçük partilere
seçimlere birlikte katılma teklifi yaptı.
2015 seçimlerinde partiler arası ittifaklar mantıklı mı? Bu
soruyu barajın kalkma ihtimalinden bağımsız olarak çeşitli ittifak
alternatifleri için inceleyelim.
Ülkemizde uygulanmakta olan nisbi temsil sisteminin d’Hont
şekli büyük partiler için avantajlı olduğundan, ittifak yapan herhangi iki
parti ittifaktan dolayı oy kaybetmezlerse birlikte seçime girmek milletvekili
sayısını artırır.
Örneğin, CHP ve MHP Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde olduğu
gibi seçimlere ortak bir liste ile girse ve partilerin oy dağılımı Akparti %45
– CHP %25 – MHP %17 – HDP’li bağımsız adaylar %8 şeklinde bir
oy dağılımı oluşsa milletvekili dağılımı ittifak öncesinde Akparti 293 CHP 130
MHP 86 HDP 41 şeklinde olacak iken CHP/MHP ittifakı sonrasında sonuç Akparti 282
CHP/MHP 226 HDP 41 şeklinde olur. Yani ittifaktan dolayı oy kaybetmezlerse sırf
sistemden ötürü CHP/MHP ittifakı fazladan 10 milletvekili kazanabilir.
Avrupa’da ittifak örneklerini Fransa ve İtalya’da çok sık
görüyoruz.
Türkiye’de ise geçmişte en başarılı ittifak örneği 1991 seçimlerindeki
RP/MHP/IDP ittifakı oldu. Bu seçimde oyları baraja yakın seyreden RP ile kendi
başlarına barajın altında kalmaları muhtemel olan MHP ve IDP birlikte %19 oy
alarak 450’de 61 milletvekilliği kazanmışlardı. Seçime tek başına giren DSP ise
%11 oyla sadece 7 milletvekilliği kazanabilmişti.
1991’deki SHP/HEP ittifakı büyük bir hayal kırıklığı ile
sonuçlandı. 1995’deki ANAP/BBP, 1999’daki DYP/ATP. 2002’deki DYP/DTP, 2007’deki
CHP/DSP ve 2011 DP/BTP ittifakları ise kayda değer bir etki yaratamadı.
2015’te ittifak için pek çok farklı senaryo düşünülebilir:
- CHP tabanını her yönde genişletmek için hem merkez sağdan, hem de Gezi Parkı direnişinin sosyalist soldan çevrecilere kadar tüm unsurlarından gelecek bağımsız adayları listesine dahil edebilir;
- MHP daha geniş bir sağ koalisyon için DP ve SP ile 1991’i andıran bir ittifak yapabilir;
- 2014 Cumhurbaşkanlığı seçiminde olduğu gibi çok sayıda muhalefet partisi seçime birlikte girebilir;
- Küçük partiler barajı geçecek bir “beşinci parti” için LDP’nin teklifine benzer bir ittifak oluşturabilir.
Bugün itibarıyla bu senaryoların hiçbiri yüksek bir
gerçekleşme ihtimaline sahip değil. Ancak yine de ittifakların olası etkilerini anlamak
için detaylı olarak inceleyelim.
Referans senaryosu olarak Akparti’nin %45, CHP’nin %25,
MHP’nin %17, SP’nin %3, HDP’li bağımsızların da %8 oy aldığı ve illerdeki
dağılımın 2014 yerel seçimlerine paralel olduğu bir senaryoyu alalım.
Milletvekili dağılımı Akparti 293, CHP 130, MHP 86, HDP 41 şeklinde olur.
CHP’nin listesine hem merkez sağ, hem de Gezi parkı
unsurlarını katarak oylarını %3 artırması, Akparti ve MHP’nin de %1’er oy
kaybetmesi durumunda oy dağılımı ve milletvekili sayıları şöyle olur:
Akparti %44 – CHP %28 – MHP %16 – HDP (B) %8 – SP %3
Akparti 284 – CHP 148 – MHP 76 – HDP 42
Bu senaryo altında CHP ilave 18 milletvekili kazanabilir.
MHP’nin DP ve SP ile ittifak yaparak oylarını %6 artırması,
Akparti ve CHP’nin %1’er oy kaybetmesi durumunda ise oy dağılımı ve
milletvekili sayıları şöyle olur:
Akparti %44 – CHP %24 – MHP/DP/SP %23 – HDP (B) %8
Akparti 274 – CHP 117 – MHP 119 – HDP 40
MHP/DP/SP ittifakı MHP’ye %6 ilave oy getirmesi halinde 43
fazla milletvekili çıkarır ve Akparti’yi %44 oyla bile salt çoğunluğun altına
itebilir. Bu senaryo 1991 seçimlerinde olduğu gibi sonucu ciddi oranda etkileme
şansına sahip.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde olduğu gibi HDP dışındaki
muhalefet partilerinin seçimlere tek listeyle girdiğini varsayalım. Yerel
seçimlerde CHP, MHP, SP, BBP, DP ve DSP’nin büyükşehir belediye meclisleri ve
il genel meclisleri seçimlerindeki toplam oyu %49,3 seviyesindeydi. Bu
partilerin seçmenlerin onda birinin ittifaktan hoşnut kalmayarak Akparti ve
HDP’ye oy verdiğini varsayarsak oy dağılımı ve milletvekili sayıları şöyle
olabilir:
Akparti %46 – Muhalefet ittifakı %44 –HDP (B) %9
Akparti 271 – Muhalefet ittifakı 235 – HDP 44
Muhalefet ittifakı katılan partilerin oylarının onda birini
kaybetse dahi 19 fazla milletvekili çıkararak Akparti’yi %46 oyla salt
çoğunluğun altına itebilir.
Son olarak küçük partiler ile kamuoyunda isim bilinirliği
yüksek siyasetçilerin bir araya gelerek barajı geçecek bir “kritik kütle”
yakalaması senaryosunu ele alalım. SP, BBP, DP ve DSP’nin 2014 yerel
seçimlerinde aldığı toplam oy %6 civarındaydı. Ortak listenin Akparti, CHP ve
MHP’den %1,5’ar oy alıp %10,5 ile barajı geçmesi halinde oy dağılımı ve
milletvekili sayıları şöyle olur:
Akparti %43 – CHP %23 – MHP %15 – HDP (B) %8 – Ortak liste
%10,5
Akparti 283 – CHP 120 – MHP 68 – HDP 41 – Ortak liste 38
Ortak listenin %7,5 seviyesinde kalarak barajı geçememesi
durumunda ise:
Akparti %44 – CHP %24 – MHP %16 – HDP (B) %8 – Ortak liste %7,5
Akparti 299 – CHP 128 – MHP 80 – HDP 43
Birbirinden çok farklı partiler nasıl ortak bir liste
çıkarabilir? Bu noktada açık önseçim sistemi çok faydalı olabilir.
Seçimli pozisyonlar için gösterilecek adayların parti üst yönetimi,
parti teşkilatı ya da parti üyeleri yerine doğrudan seçmenler tarafından
belirlendiği sistemlere “açık önseçim” denir. Açık önseçim 1960’lı yıllarda
ABD’de uygulanmaya başlayan, son 10 yılda Avrupa ülkelerinde de yaygınlaşan bir
sistemdir.
ABD’de 50 eyaletin tamamında her iki parti bu sistemi
uygulamaktadır. Avrupa’da şu ana kadarki en büyük açık önseçim 2012
Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde Fransa Sosyalist Partisi tarafından
yapılmıştır. Fransa Sosyalist Partisi
üyelerinin doğrudan oy kullanabildiği bu önseçimde Sosyalist Parti üyesi
olmayan seçmenler de partiye en az 1 Euro bağış yapmak ve “Fransa solunun temel
ilkeleri” başlıklı bir cümlelik bir metni imzalamak şartıyla oy
kullanabilmiştir. Francois Hollande, birinci turda 2.7 milyon, ikinci turda ise
2.9 milyon seçmenin oy kullandığı bir süreçle Sosyalist Parti Cumhurbaşkanı
adayı olarak seçilmiştir.
Açık önseçim son yıllarda İtalya ve Yunanistan’daki sol
partiler tarafından da benimsenmiştir. Yeşiller Partisi sistemi Avrupa çapında
uygulama kararı almıştır. Britanya Muhafazakar Partisi de açık önseçim
uygulamasını tartışmaktadır. Dünyanın diğer bölgelerinden de Şili ve Güney Kore
örnekleri verilebilir. İtalya’daki 5 Yıldız Hareketi daha da ileri giderek
elektronik bir seçimle belirlenmiş, mevcut partiler dışında bir sistem
geliştirmiştir.
Türkiye’deki mevcut siyasi partiler kanunu açık önseçimi
zorlaştırmaktadır. Ancak bu zorluklar Fransa Sosyalist Partisi’nin kullandığına
benzer bir süreçle aşılabilir.
İttifaka katılan siyasi partiler arasından seçime girme
hakkına sahip bir parti “çatı partisi” olarak belirlenir. Bu parti adaylarını
hukuki olarak (siyasi partiler kanunu altında) merkez yoklaması ile belirler. Parti
yönetimi, aday listesini milli açık önseçim projesinin sonuçlarına göre
belirlemek için karar alır ve bunu duyurur. Sürece siyasi partiler dışında
sivil toplum örgütleri ve siyasette aktif rol almak isteyen bireyler de davet
edilir.
Süreci yönetmek için katılan tüm partiler ve destekleyen
sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri arasından bir koordinasyon kurulu seçilir.
Koordinasyon kurulu aday adaylığı için kriterleri belirler, kriterlere uyan
adaylar arasında önseçim sürecini yürütür ve sonuçları ilan eder. Süreç
tamamlandığına açık önseçim ile oluşan liste çatı partinin yönetimi tarafından YSK’ya
bildirilir.
Bu sayede hem çeşitli partilere mensup siyasetçiler arasındaki
yarışma tüm seçmenlerin katılımıyla yapılarak genel seçim kampanyası öncesinde
bir “prova” yapılmış olur.
Açık önseçim bahsettiğimiz üçüncü ve dördüncü senaryolarda,
yani tüm muhalefet partilerinin ortak bir liste oluşturması veya barajı kendi
başlarına geçme şansı olmayan küçük partilerin bir araya gelmesi durumunda
listelerin oluşturulma sürecini kolaylaştırabilir.
Alternatif olarak, listelerin belli bir yüzdesinin ittifaka
katılan partilerin organları tarafından, kalan kısmının açık önseçimle
belirlenmesi düşünülebilir.
Hangi partiler arasında yapılırsa yapılsın seçim ittifakı
kolay bir süreç değil. Bu nedenle 2015 genel seçimlerinde kayda değer bir
ittifak oluşturulması şu an itibarıyla yüksek bir ihtimal olarak görünmüyor.
Ancak Anayasa Mahkemesinin %10 barajını insan hakları ihlali gerekçesiyle iptal
etmemesi halinde, siyasi partiler kanunun getirdiği adaletsiz ve
anti-demokratik kuralların aşılması için tüm siyasi oyuncuların konuyu
derinlemesine ele almasında fayda var.
No comments:
Post a Comment