Son zamanlarda “Osmanlıca” adı takılan, “Arap alfabesiyle
geçen yüzyılın Türkçesini yazma” işini bilirim. Gayet kolay öğrenmiştim, çünkü
okulda zorla değil aile içinde kendi isteğimle rahmetli dedemden öğrendim.
Dedem ilkokula harf devriminden önce başladığı için Arap
alfabesiyle okuma yazması iyiydi. Günlük tutarken ve şiir yazarken, kendi
deyimiyle “eski yazı” kullanırdı.
1990 yılında ufak bir ameliyat için birkaç gün hastanede
yatmıştım. Yaş 18; o zaman ne iPhone ne PlayStation var. Televizyon da tek kanal,
sadece sıkıcı eski filmler.
Hastanede iki gün canım sıkıldığında dedemden rica ettim,
bana Arap alfabesiyle okuyup yazmayı öğretti. El yazmalarını işe yarayacak bir
hızda okuyacak kadar pratiğim yok, ama 19.yüzyıldan kalma basılı kitapları
rahat okurum.
Bu konuda kendi tecrübemden, harf devriminden önce ilkokula
başlamış büyüklerimden ve akademik çalışmalardan öğrendiklerimi paylaşmak
istiyorum:
1.
“Osmanlıca” diye bir dil yoktur. Sadece farklı
alfabelerle yazılmış Türkçe formları vardır.
2.
Harf devriminden önce ilkokula gitmiş epeyce
insan tanıdım. Hiçbirinin eski dil ve yazıya “Osmanlıca” dediğini duymadım.
Genellikle “eski Türkçe” ya da “eski yazı” ifadesini kullanırlardı.
3.
Matbaa basımı 19.yüzyıl kitaplarını okuyabilecek
kadar Arap alfabesi öğrenmek, herkesin evinde en fazla bir haftada başarabileceği
bir iştir. Bu konuda yazılmış yüzlerce ders kitabı vardır ve kolayca
bulunabilir.
4. “Osmanlıca”
diye bir şey vardır, ama eskiden halk arasında yaygın kullanılan dil değil,
Osmanlı devlet bürokrasisinin yazılı iletişim tarzıdır. Bunu öğrenmek dil
öğrenmek gibi herkesin harcı değildir – zira Osmanlı tarih, kültür ve devlet
yapısını bilmeyi gerektirir. Yüksek lisans düzeyinde bir çalışma ister.
Milyonları bir kenara bırakalım, Osmanlıcaya hakim on bin insan yetiştirmek
bile büyük bir başarı olur.
5.
Arap alfabesinin Türkçeye uymadığı ve
değiştirilmesi gerektiği harf devriminden yüz yıl önce tartışılmaya başlamış
bir konudur.
6.
Dil devrimi dünyada oldukça yaygın bir
uygulamadır. Japonlar biri hiyeroglif, ikisi heceli olan üç yazı sistemini
birlikte kullanır. Asya’da Kore yepyeni hece bazlı bir fonetik yazı
geliştirmiş, Vietnam, Malezya ve Endonezya Latin alfabesine geçmiş, Çin Halk
Cumhuriyeti de yazı karakterlerini basitleştirmiştir. Avrupa’da ise Fransa,
Almanya, Yunanistan ve Bulgaristan gibi pek çok ülke 19.yüzyılda dilde kapsamlı
bir sadeleştirme ve standardizasyon yapmıştır.
7.
Osmanlı arşivlerinin çok büyük bir bölümünün
Latin alfabesi ve güncel Türkçeye geçirilmemiş olmasının nedeni iyi Osmanlıca
bilen yeterince eleman bulunamamasıdır.
8.
Matbaanın Türkçe eserlerin basımı için
kullanılmaya başlamasıyla harf devrimi arasında geçen iki yüz yıllık dönemde
basılan kitap sayısı 30.000 civarındadır. Bu kitapların hepsini sayfa sayfa
eski ve yeni yazının yan yana yer alacağı şekilde derlemek her yıl 1 milyon
lise öğrencisine eski yazı öğretmekten daha kolay olur.
9.
Türkçe sadece Latin ve Arap alfabeleriyle
yazılmamıştır - Kiril (Orta Asya), Yunan (Karamanlı) ve Orhun yazıtlarında
kullanılan runik alfabe gibi çok farklı alternatifler kullanılmıştır. Bunları
da ihmal etmemek gerekir.
10.
Alfabe (birer ses ifade eden işaretlerden oluşan
fonetik yazı) dünya tarihinde sadece bir kez, Fenikeliler tarafından icat
edilmiştir. Latin, Yunan, Kiril, Arap, İbrani, İskit, Hint, Tay gibi ilk
bakışta birbiriyle tamamen ilgisiz görünen alfabelerinin hepsi birbirine
akrabadır ve nasıl türediklerini gösteren “aile ağacı” wikipedia’da bile kolayca
bulunabilir.
11.
Çin Halk Cumhuriyeti bayrağındaki dört küçük
yıldızın hepsi bize yakın ya da uzak akraba olan milletleri temsil eder -
Uygurlar, Moğollar, Mançuryalılar ve Tibetliler. Her basılan Çin Yuan’ında
Çince’nin yanında bu dört dil bulunur. Uygurca Arap alfabesiyle yazılır ve
20.yüzyıl başı Türkçesine çok yakındır. Yani her Çin banknotunda güzel Türkçemizi
bulabilirsiniz. Ama aynı Çin devleti Uygur Türklerini de Tibetlileri de “kıtır
kıtır kesmektedir”.
1 Yuan’lık Çin banknotunda Arap alfabesiyle Uygur
Türkçesi yazı: “Bir yuan, Congu halk bankası”.
12.
Bugün Avrupa’nın ortasındaki Berlin’den Çin’in
ortasındaki Xian’a kadar 8 bin kilometre, üç ayrı alfabede yazılan aynı
Türkçeyi konuşarak gidebilirsiniz.
13.
Osmanlı fiziki mirasını koruyamayan bir ülkenin
Osmanlıcayı canlandıracağını iddia etmesi gülünçtür. Şu anda en iyi muhafaza
edilmiş Osmanlı şehri Türkiye’nin herhangi bir şehri değil Üsküp’tür. Şehrin
merkezindeki Türk mahallesi aynen Balkan savaşı öncesinde olduğu gibi
durmaktadır. Bunun neden Türkiye’nin hiç bir şehrinde başarılamadığını
sorgulamaya ihtiyacımız var.
14.
Türkçenin Latin harfleriyle yazılması gayet
doğaldır, çünkü Latin alfabesi de Arap alfabesi kadar Türk kültür mirasının bir
parçasıdır. Osmanlı devleti kendini resmen Roma imparatorluğunun mirasçısı
kabul ederdi. Pek çok Osmanlı padişahı ünvanlarını sayarken Halife’den hemen
sonra Roma İmparatoru ifadesini kullanmıştır. Osmanlı entellektüellerinin bu
konudaki halet-i ruhiyesini özetlemek için bir örnek: milli şairimiz Namık
Kemal, ki kendisi önde gelen Osmanlıcılardandır, meşhur Osmanlı tarihi kitabını
Anadolu, Orta Asya ya da İslam tarihiyle değil Roma İmparatorluğu tarihiyle
başlatır.
Velhasıl eski yazı ve Osmanlıca konularını tartışırken yavan
sloganları bir kenara bırakıp bilgi ve tecrübeye dayalı analizler yapmak
faydalı olacaktır.
Türk gençliğinin Türkçenin geçmişte yazılmış olduğu tüm
alfabeleri öğrenmeye teşvik edilmesi güzel bir fikir. Ancak Arap alfabesiyle
yazılan 19.yüzyıl Türkçesini tüm öğrenciler için zorunlu ders haline getirmek
olsa olsa gençlerin hevesini kırar.
Olağanüstü bir yazı. Emeğinize sağlık.
ReplyDeleteÇok net bir özet. "Kaleminize" sağlık.
ReplyDeleteTarih masterı yaparken, Osmanlıca öğrenme çabam oldu. Öğrenemiyecek kadar zor değil ama bana bile getirisinin çok olmayacağına karar verip devam ettirmedim. Kime nasıl faydası olacak belli değil.
ReplyDelete