Tuesday 7 October 2014

Kobane krizinin esas nedeni Türkiye’deki demokrasinin krizidir

Türkiye Kobane’ye neden müdahale etmiyor, edemiyor?

Basın organlarımızdaki tartışmanın sığlığı insanı gerçekten hayrete düşürüyor. Gelin sorunlarımızla dürüst olarak yüzleşelim.

Akparti hükümetinin içine düştüğü çıkmazı şöyle özetleyebiliriz:
1. Türk ordusu vatani hizmetini yapan gençlerden oluşuyor.
2. Türk toplumu çok değişti – artık gençleri sorgusuz sualsiz savaşa gönderme imkanı kalmadı.
3. Türkiye’nin en az yüzde 50’si, belki çok daha fazlası için Türk ordusunun:
        a. sınırlarımızın dışında,
        b. Batı ülkelerinin uzaktan belirlediği bir strateji çerçevesinde,
        c. Recep Tayyip Erdoğan başkomutanlığında,
        d. PKK ile omuz omuza
        savaşması kabul edilebilir değil.
4. Sayın Erdoğan ekonomi, güvenlik ya da dış politika konularında uzman olmayabilir, ancak halkın nabzını tutmak konusundaki ustalığı ortada. Ana babalarının muhalefetine rağmen vatani hizmetini yapan gençleri sınır ötesinde sonu belirsiz bir maceraya atacak siyasi kredisi olmadığını gayet iyi biliyor.

İşte bu denklem Akparti hükümetini Kobane konusunda felç ediyor.

Kobane olayı tek başına çözülebilecek bir konu değil, zira olay IŞİD, Esad yönetimi ve/veya PKK arasında bir tercih boyutunu aşıyor. Karşımızda Türkiye’nin en azından Suriye ve Irak politikalarını, belki tüm dış politika duruşunu, hatta kendi iç siyasi yapılanmasını etkileyecek kararlar vermemizi gerektiren bir durum var. Potansiyel olarak 1974 Kıbrıs harekatından daha kapsamlı bir askeri operasyon ve yurt dışında uzun dönemli, karmaşık, riskli bir siyasi müdahale söz konusu. Konunun tüm fayda ve maliyetleriyle değerlendirilmesi şart.

Demokratik ülkelerde böyle durumlarda vatandaşın büyük bir çoğunluğunu temsil eden parlamentolarda konu açık ve samimi olarak tartışılır. Vatandaşlardan büyük fedakarlıklar da istenebilir, ancak bu yönde adımlar toplumun büyük çoğunluğunun rızası olmadan atılmaz.

Türkiye’de bugün ciddi bir demokratik temsil ve katılım sorunumuz var: 12 Eylül’de askıya alınan demokrasiye o günden beri geri dönemedik. 3-5 parti liderlerinin belirlediği listeler arasında sembolik seçimler yapıyoruz. Mevcut “atanmış” TBMM - tabanla bir bağı, gerçek bir temsil niteliği olmadığı için - millet adına kritik kararlar alabilecek meşruiyetten yoksun.

İçinde bulunduğumuz krizin çözümü ivedilikle sorunların tüm unsurlarıyla tartışılabileceği, gerçek temsil niteliği olan bir TBMM seçilmesinden geçiyor. Ne kadar gecikirsek maliyet o kadar artacak.