Tuesday 31 May 2016

Fatih ve Fetih’i 10 maddede doğru dürüst ve layıkıyla anmak


Istanbul’un fethinin yıldönümünde şatafatlı ve hayli masraflı bir gösteri yapıldı. Ancak gösterinin içeriği devletimizin Fatih’in mirasını ve tarihindeki önemini anlamaktan epeyce uzak olduğunu gözler önüne serdi.

Atalarımıza karşı minnet görevimi ifa etmek için Fatih Sultan Mehmet’i 10 maddede hakkını vererek anmaya çalışacağım.

1.      Fatih siyasi tarih açısından dünyanın gelmiş geçmiş en önemli liderlerinden biridir, zira “modern” devletin tasarlanmasında ve gerçekleştirilmesinde öncü olmuştur. Hukuk sisteminden askeri teknolojilere, toprak mülkiyetinden etnik unsurlarla ilişkilere, eğitimden vergi sistemine, imar faaliyetlerinden imaj yönetimi ve propagandaya kadar pek çok alanda kalıcı reformlar yapmıştır. Osmanlı devletinin hızla bir büyük dünya devleti haline gelmesinin ardında Fatih’in yaptığı paradigma değişikliği yatar.

2.      Fatih büyük adamdır, çünkü o dönemlerde büyük devletlerin hükümdarlarına oranla istisnai derecede entelektüeldir. Hem Batı, hem de Doğu’nun klasik dillerini bilen, antik Yunan, Roma ve İslam entelektüel külliyatına hakim olan, bir yandan şiir yazıp bir yandan top tasarlayan bir Rönesans adamıdır. Bu entelektüel birikimi sayesinde Türk tarihinde ilk defa kurumsal bir devlet yapısı inşasına başlamış, Osmanlı devletini yönetimsel yetkinlik olarak Avrupalı rakiplerinin önüne geçirmiştir. Fatih’in bu şekilde yetiştirilebilmesi, babası II.Murad’ın sarayının farklı milletlerden gelen ve farklı geçmişlere sahip entelektüel insanlar arasında o dönemin en zengin fikir tartışmalarının yaşandığı bir ortam olması sayesindedir.

3.      Fatih’i daha iyi anlamak için modern siyaset biliminin kurucusu sayılan Macchiavelli’yi (“Makyavel”) iyi okumak gerekir. Fatih Macchiavelli’den 50 yıl önce doğmuş ve aynı Avrupa ve Akdeniz siyasi ve entelektüel ortamında yaşamıştır. Macchiavelli’nin gücün kazanılması, muhafaza edilmesi, en etkin şekilde kullanılması ve kalıcı şekle sokulması üzerine yazdıklarını Fatih’in icraatında bire bir görebiliriz. Osmanlı devletinin başarısının sırrı işte burada yatar: Avrupa siyasi sistemi Macchiavelli’yi yaşarken dikkate almamıştır – kendisi çok az bir süre karar verici noktalarda kalabilmiş, hapis ve sürgün görmüştür. Avrupalılar akraba evliliği nedeniyle eciş büçüş ve yarım akıllı insanları tahta çıkarırken Osmanlı sistemi kendi yetiştirdiği dört dörtlük bir Rönesans adamını 30 yıl iktidarda tutabilmiştir.

4.      Fatih’in tahta geçer geçmez Istanbul’u fethetmeye girişmesi kendinden çok emin olduğu için değil iktidar kavgasında kendini zayıf hissetmesindendir. Fatih’in babası II.Murat Varna savaşı öncesinde tahttan oğlu lehine feragat etmiş görünse de muhtemelen önde gelen Türk beyleri tarafından tahttan indirilmiştir. Sebebi, arazi rejimini merkezi devlet (Padişah) lehine ve feodal unsurların aleyhine değiştirmeye çalışmış olmasıdır. Istanbul’u fethetmenin getirdiği itibarla Fatih ilk iş olarak babasının deneyip başaramadığı reformu gerçekleştirmiş, önde gelen Türk beyleri ve ailelerini tasfiye etmiş, Kapıkulu unsurunu devletin rakipsiz belkemiği konumuna getirmiştir.

5.      Istanbul’un fethi bir elbette büyük bir askeri başarıdır. Ancak bir cengaverlik destanı, bir kahramanlık öyküsü değildir. Bir savaşın kahramanlık öyküsü olarak nitelendirilmesi için ya 1071 Malazgirt, 1471 Otlukbeli, 1514 Çaldıran, 1526 Mohaç savaşlarındaki gibi bir ordunun eşit güçteki karşı orduya ezici üstünlük kurması, ya da 1302 Yalova, 1364 Sırp Sındığı, 1396 Niğbolu savaşlarındaki gibi daha küçük bir askeri gücün daha büyük bir askeri gücü yenilgiye uğratması gerekir. Nufusu 50 bine düşmüş, eli silah tutan 10 bin kişinin savunduğu bir şehrin en az 100 bin, belki 200 bin askeri mobilize etmiş, Fatih gibi üstün yetenekli bir komutan tarafından yönetilen ve Avrupa’nın en iyi mühendislerini istihdam eden bir ordu tarafından fethedilmesini bir destan olarak nitelemek ayıptır. 1453’te bir kahramanlık hikayesi varsa şehri kısıtlı imkanlarla 59 gün savunanlara ait olmalıdır. Osmanlı ailesinin kanaati de bu yönde olmuştur: II.Abdülhamid’in Çanakkale Savaşı sırasında Istanbul’u terk edip Anadolu’ya çekilmeyi düşünen kardeşi V.Mehmet Reşad’a “halefimiz Konstantin Paleologos bu şehri son ana kadar savundu ve canını feda etti, bizim de gerekirse aynısını yapmamız şarttır” dediği unutulmamalıdır.

6.      Osmanlı döneminde Istanbul’un fethi kutlanmamıştır. Bunun dört sebebi olabilir: Birincisi, o dönemlerde tarihi olayları kutlamak adetten değildi. İkincisi, yukarıda belirttiğimiz üzere tarihinde pek çok cengaverlik destanı olan bir devletin zaten tükenmiş bir rakibini yenmekle övünmeye ihtiyaç duymuyordu. Üçüncüsü, Roma İmparatorluğu’nun mirasçısı olan Rum Ortodoks milletinin Osmanlı’nın bir asli unsuruydu – Istanbul nufusunun yarısını oluşturan Müslümanların öbür yarısını oluşturan Hıristiyanlara “bu şehri sizden ne biçim aldık” demesi abes olurdu. Dördüncüsü, Osmanlı ailesi Roma İmparatorluğu’nu yok ettiğini değil Roma mirasını artık onu taşıyamayacak olanlardan devraldığını iddia ediyordu.

7.      Fatih’den Vahdettin’e kadar Osmanlı Padişahları Roma İmparatoru unvanını taşımıştır. Bu unvan kimi zaman vurgulanmış, kimi zaman vurgulanmamıştır, ama asla vazgeçilmemiştir. Namık Kemal’in meşhur Osmanlı tarihi işte bu nedenle uzunca bir Roma İmparatorluğu tarihi bölümüyle başlar.

8.      Istanbul’un resmi adı Osmanlı dönemi boyunca Kostantiniyye olarak kalmıştır. Edirne, Selanik, İznik, Bursa, Konya, Kayseri, Trabzon ve İskenderiye’nin de hala klasik dönemden kalma adlarıyla anıldığı göz önüne alındığında bunda şaşıracak bir şey yoktur. Şehrin adının değiştirilmesi Balkan Savaşı’nın kaybedilmesi sonrasında gündeme gelmiş, Milli Mücadele sırasında Yunanlıların asli hasım durumuna gelmesiyle kesinleşmiştir.

9.      Fatih Rum Ortodoks kilisesini himayesine alarak nufusunun en az üçte biri Rum Ortodoks olan devletinde istikrarı teminat altına almıştır. Ermeni ve Yahudi cemaatlerine de özel statü vermiş ve Istanbul’a yerleşmelerini teşvik etmiştir. Fatih’in devlet ve gayrımüslim milletler arasında kurduğu bu sağlam ilişkinin ardından Osmanlı devletinde 18.yüzyılın sonlarına kadar Katolikler dışındaki gayrımüslim cemaatler Müslüman Türklere göre daha sadık ve güvenilir olarak görülmüş, doğuştan Türk ve Müslüman olanlar devlet yönetiminden sıklıkla dışlanmıştır.  

10.   Fatih Camii ve külliyesi Fatih Sultan Mehmed’in Roma mirasına yaklaşımının ilginç bir örneğidir. Fatih kendi adını taşıyan cami ve kendi mezarı için şehrin kurucusu Konstantin ile aynı tepeyi seçmiştir. Fatih Camii 1204 Latin istilasından sonra harap durumda kalan ve Ayasofya’dan sonra Istanbul’un en önemli ikinci ruhani mekanı kabul edilen Oniki Havariler Kilisesi’nin yerinde inşa edilmiştir. Fetih öncesinde sadece Konstantin değil 25 Roma İmparatoru mor lahitler (sarkofajlar) içinde burda yatıyordu. Bu imparator lahitlerinin üç tanesi Osman Hamdi Bey tarafından Arkeoloji Müzesi’ne getirilmiştir ve hala oradadır.

Sonuç olarak Fatih’i Fatih yapan cengaverliği değil Istanbul şehri ve Osmanlı devleti için ortaya koyduğu vizyondur. Fatih ve Fetih’i anma faaliyetlerinin bu vizyona saygılı ve onu daha ileriye götürecek şekilde yapılması boynumuzun borcudur.