Tuesday 25 February 2014

28 Şubat konusunda doğruları söyleyebilmek

Başbakan Erdoğan sürekli 28 Şubat’tan bahsediyor. Ama maalesef doğruları söylemiyor, söyleyemiyor.
28 Şubat yanlıştı. Çok yanlıştı. Çünkü insan hakları ihlalleri yapıldı. Masum insanlar mağdur edildi. Aynen bugünkü gibi.

Ama şunu tekrar tekrar vurgulayalım. 28 Şubat’ta azınlık çoğunluğa tahakküm kurmadı. Aksine, çoğunluk azınlığa tahakküm kurdu.

Rakamlar açık ve net. 28 Şubat müdahalesi ile iktidardan indirilen RP-DYP koalisyonunun 1995 genel seçimlerinde aldığı oy %40. 1999 genel seçimlerinde aldığı oy %28.

Öte yandan iktidara getirilen CHP destekli ANAP-DSP koalisyonunun aldığı oy 1995 genel seçimlerinde %44. 1999 genel seçimlerinde ise %43. DYP’den ayrılıp ANAP-DSP koaslisyonuna katılan DTP’lileri saymadık bile.

Demek ki 28 Şubat’ta hem önceki, hem de sonraki seçimde devrilenlerden daha çok oy almış bir hükümet geldi. 1995 seçimini referans alırsak: 44, 40'tan büyüktür. 1999 seçimini referans alırsak: 43, 28'den çok daha büyüktür.

İnsan hakları ihlalleri kim yaparsa yapsın yanlıştır. O gün de, bugün de, her zaman ve her yerde. Ama 28 Şubat’ın da aynen bugünkü gibi “sandıktan halk desteği alanların” kurduğu bir tahakküm olduğunu asla unutmayalım.

Hiç bir sandık, insan hakları ihlallerini aklamaz!

Monday 24 February 2014

Yetmez ama evet

Yetmez ama evet.

30 Mart'ta oy ver, 31 Mart'tan itibaren siyasete gir!

http://onedio.com/haber/sanatcilardan-oy-ver-cagrisi-257644

Her şeyimiz çakma

Geçen hafta Cumhurbaşkanı Abdullah Gül internet yasasını onayladığında twitter’da takipçi sayısı düşmeye başladı. Bir gün içinde 4.35 milyondan fazla takipçisinden 100 bin civarı ayrıldı. Ancak daha sonra takipçi sayıları aniden tekrar artmaya başladığında sosyal medyada haklı olarak “burada neler oluyor” sorusu soruldu.

Ben de merak ettim, yüzeysel de olsa konuya ışık tutabileceğini düşündüğüm bir araştırma yaptım. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Twitter takipçilerini inceledim. Karşılaştırma için de Barack Obama, Hillary Clinton, Ahmet Hakan, Uğur Dündar, Rıdvan Dilmen ve Ali Bulaç’tan oluşan bir “kontrol grubu” oluşturdum.

Listedeki her ünlü kişinin Twitter hesabındaki son 20 kullanıcının profiline baktım. Sahte olma olasılığı çok yüksek ve orta düzeyde olanları tespit ettim. Sahte olma olasılığı çok yüksek sonucuna varmak için hiç Tweet atmamış olma, hiç takipçisi olmama ve 20’den az insanı takip etme kriterini kullandım. Sahte olma olasılığı orta düzeyde sonucuna varmak için de ciddi/anlamlı bir Tweet atmamış olma ve 5’ten az takipçisi olma kriteri kullandım.

Sonuçlar şöyle:

Ünlü Kişi
Twitter
İlk 20’de Sahte Olma Olasılığı

Takipçi Sayısı
Yüksek
Orta




Abdullah Gül
4.28m
6
6
Tayyip Erdoğan
4.06m
7
5
Barack Obama
41.7m
1
5
Hillary Clinton
1.19m
1
2
Ahmet Hakan
1.41m
2
5
Uğur Dündar
13.7k
0
2
Rıdvan Dilmen
48.9k
0
1
Ali Bulaç
27.7k
0
0

Durum oldukça net. Sayın Cumhurbaşkanı ve Başbakanımızın Twitter takipçileri arasında sahte olma olasılığı “yüksek” olan çok sayıda hesap var. Bu oran Türkiye ve Dünya normlarına göre “sıradışı”. Yüksek ve orta gruplarını topladığımızda da durum aynı.

İnsanın aklına, gerçekten “sağlam irade” veya “kahramanlık” varsa çakma takipçi edinmeye ne gerek var sorusu geliyor...



Tuesday 18 February 2014

Sansür yasası

Sansür yasası önce Meclis'ten geçti. Bugün de Cumhurbaşkanı Abdullah Gül onayladı.

Bu olaydan almamız gereken ders ne? Siz siyasete girmezseniz, kuralları başkaları koyar, siz de şikayet edersiniz.

Haydi herkes siyasete. Hemen yarın.

Monday 17 February 2014

Ankara'da Mansur Yavaş farkı

Biraz önce Mansur Yavaş'ın NTV'de Mehmet Barlas'a konuk olduğu programı izledim. Farklı ve güven veren bir büyükşehir belediye başkan adayı.

Programda ele alınan konular çerçevesinde Ankara'da Mansur beye oy vermek için 10 neden:
1. Sakin ve makul
2. Polemik değil hizmet odaklı
3. Belediyenin her hizmet alanında somut projeleri var
4. Ankara’nın her köşesini iyi biliyor
5. Dünya’nın farklı yerlerindeki ileri belediyecilik uygulamalarından haberdar
6. Demokratikleşme ve katılımcılık konusunda samimi
7. Kentsel dönüşüm konusunda insancıl, gerçekçi ve kararlı
8. Ulaşım konusunda net bir planı var
9. Diğer partilere işbirliği öneriyor
10. Yerel değerlerle istihdam yaratma konusunda başarılı bir geçmişi var

İlgilenenler için YouTube linkini aşağıda paylaşıyorum:
http://www.youtube.com/watch?v=VCZkW31zbco



Monday 10 February 2014

Dindar nesil yetiştirelim derken

Amerika’da toplum genelde dindardır. Din, toplumsal hayatta önemli rol oynar. Devlet laiktir, dinlere eşit mesafedir, hatta dini kurumlara mesafelidir – ama hem Hıristiyanlığın tüm çeşitleri, hem de sayısız başka din kurumsal ve bireysel olarak çok aktiftir. Siyasi tartışmalarda dinden, imandan, Allah’tan bahsetmek makbuldür.

Avrupa’da ise toplumlar genelde pek dindar değildir. Din, toplumsal hayatta çok az ülkede önemli rol oynar. Bazı ülkelerde resmi “devlet kilisesi” hala vardır, ama muhteşem katedraller inançlı kalabalıklardan ziyade turistlerle doludur. Hıristiyanlık kimlik olarak ve kültürel alanlarda güçlüdür, ancak siyasette ve günlük yaşamda etkisini kaybetmiştir.

Bu farkın sebebi ne olabilir? Amerikalılar büyük ölçüde Avrupalı göçmenlerin torunlarıyken iki kıtada toplumsal değerler nasıl farklı evrildi?

Kanaatimce farkın kaynağı din-ahlak ve din-devlet ilişkilerinde yatıyor. Avrupa’da kiliseler 1000’li yıllardan 1400’lü yıllara kadar siyasi gücü ellerinde tutanlara göre daha makul, insancıl ve ahlaklı bir çizgide oldu. Ama 1400’lerden sonra durum değişti. Özellikle Katolik kilisesi iktidarla ve zenginlikle özdeşleşti. “Dindar insan ahlaklı olur” genellemesi bozuldu, hatta kilise mensuplarına şüpheyle bakılır hale geldi. Luther ve Calvin’le başlayan isyan temelde itikadi değil ahlakiydi. Sonuç Avrupa toplumlarında dini kurumlara güvenin yitirilmesi ve dinin etkisinin azalması oldu.

Amerika Avrupalılar tarafından Reform sürecinden sonra iskan edildiği halde din-ahlak ve din-devlet ilişkileri bu şekilde yürümedi. Dini kurumlar hiç bir zaman iktidarı paylaşmadı. Kiliseler halktan gelen gönüllü bağışlarla ayakta durdu ve sosyal yardımlaşmanın belkemiğini oluşturdu. Sadece “dindar insan ahlaklı olur” değil “dindar insan cömert ve yardımsever olur” algısı da yerleşti.

Türkiye 19.yüzyıl sonlarından son birkaç onyıla kadar bu perspektiften Avrupa’dan ziyade Amerika’ya yakındı. Din siyasi iktidarlardan ziyade halkın sahip çıktığı bir değer oldu. Ancak 12 Eylül 1980’den sonra başlayan dinin ciddi bir “iktidar pekiştirici unsur” olarak kullanılması trendi Akparti iktidarıyla güçlendi. Sonuç ayakkabı kutuları ve internete düşen malum telefon görüşmeleri oldu.

Akparti devletin imkanlarını “dindar nesil” yetiştirmek için kullanmaya çalışıyor. Ama devleti bu yolda aktif olarak kullanmanın çok büyük ve uzun vadeli etkileri olması kaçınılmaz. “Müslümanlık” etiketinin arkasına sığınanların otoriter devlet davranışı ve adaletsiz şahsi zenginleşme süreci içinde olduğu görülünce Avrupa’da beş yüz yıl önce ortaya çıkan toplumsal tepki Türkiye’de de yavaş yavaş tetikleniyor.

Bugünkü seçim nutukları filan teferruattır. Akparti iktidarı Türkiye’deki din-ahlak ilişkisinde taşları yerinden oynattı. Sonuçlarını hep birlikte göreceğiz.
   

Sunday 9 February 2014

CHP Istanbul

CHP Istanbul adaylarını açıkladı, yine had safhada kavga gürültü.  Dedik bin defa tüm vatandaşlara açık önseçime geçin diye, dinletemedik...