Thursday 5 September 2013

Gezi Parkı olayları, mutluluk ve siyasete katılım

Hayatında ilk defa Taksim Gezi Parkı protestosu nedeniyle “sahaya inen” insanlar çok mutlu oldu. Neden? Aslında hiç şaşırtıcı değil, dünyanın her kültürünün önde gelen filozoflarının üç bin yıldır işaret ettiği bir gerçek bu. İnsanın doğasında çevresini değiştirme, olaylara katılma eğilimi vardır. İçinizden gelen bu katılma ve değiştirme eğilimini tatmin edecek bir şeyler yapmazsanız hayat boş gelir. Bunu yakın zamanlarda en güzel ifade eden yazar Hannah Arendt’tir – daha detaylı bilgi edinmek isteyenler onun eserlerini okuyabilir. Eskilerden Aristo, bizimkilerden Farabi, pek çok İngiliz filozofu da bu yönde yazıp çizmiştir, ama bakışları genelde bireysel değil makrodur. Bu fenomeni birey açısından en açık ve net olarak yorumlayan Arendt olduğu için ondan faydalancağım. Özetle, Arendt’in “dünyayı kaybetmek” diye tanımladığı bir olay var. Modern çağda insanlar çok büyük kurumlar ve çok büyük aletler yarattılar. Birey “küçüldü”, çevresini etkileyemez hale geldi, içe döndü. Eskiden var olan doğal hal siyasettir – yani ortak karar verme mekanizmalarına dahil olmak. Bugün içine sıkıştığımız alan ise sosyallik – yani diğer insanlarla toplum ve dünya üzerinde etkili olmayan bir şekilde “takılmak”. Sosyallik asla siyasetin yerini dolduramaz. Bu nedenle hem bireysel olarak mutluluğu tekrar yakalayabilmek, hem de daha güzel bir dünya yaratabilmek için Arendt’in deyimiyle “kaybettiğimiz” dünyayı tekrar bulmamız lazım. Bunun yolu siyasettir, yani ortak karar alma mekanizmalarına dahil olmak. Taksim Gezi Parkı olayının temelinde yatan budur. Teşhis edilen sorunun çözümü de bellidir. O halde artık protestodan siyasi aksiyona geçme zamanıdır.

No comments:

Post a Comment