Sunday 23 April 2017

Referandum hakkında 10 maddede soğukkanlı bir değerlendirme

Referandum üzerine bir haftadır çok hararetli tartışmalar yaşanıyor. Duygusal tepkileri bir yana bırakırsak, süreç ve sonuç hakkında neler söyleyebiliriz?
1.     Türkiye’de askeri rejim altında yapılan 1982 Anayasa referandumundan bu yana en adaletsiz seçim süreci yaşandı. Devlet imkanları sonuna kadar kullanıldı, yazılı ve görsel basının neredeyse tamamı Evet için çalıştı, Hayır tarafının kampanya toplantıları bile engellendi. Buna rağmen seçmenlerin yüzde 48,6’sı Hayır’ı tercih etti.
2.      Referandumda AKP kanadının beklentisinin gerçekten yüzde 55 ve üzeri olduğu anlaşılıyor. Alınan netice parti teşkilatı ve sempatizanlar arasında büyük bir şaşkınlık ve hayal kırıklığı yarattı. Cumhurbaşkanı her ne kadar “atı alan Üsküdar’ı geçti” demiş olsa da önerilen sistem değişikliğinin meşruiyet kazanamamış olduğunun herkes farkında.
3.     Güneydoğu’da seçim yapılabilecek bir ortam yoktu. Mahallesi tamamen yıkılıp kışı çadırda geçirmiş olan insanlara bile “Evet oyu vermezseniz evlerinizi yapmayız” denilebilen bir ortamda oy oranlarına herhangi bir siyasi anlam yüklemek zaten mümkün olmayacaktı. Ancak önceki seçimlerden çok farklı olarak binden fazla sandıkta firesiz katılım ve yüzde yüz Evet oyları görülmesi usülsüzlüğün psikolojik baskının ötesine geçtiğine işaret ediyor.
4.     Yüksek Seçim Kurulu her adımda çok kötü bir sınav verdi. Elli yılı aşkın bir süredir Türk siyasi sisteminin en güvenilir ayağını oluşturmuş bir kurumun bu hale düşmesi gerçekten çok üzücü. Mühürsüz pusulaların geçerli sayılması yönünde verdikleri kararla sürecin doğru yürütülebilecek son unsuru olan sayımın da güvenilirliğini ortadan kaldırdırlar.
5.     YSK’nın mühürsüz pusulaların gerçeki sayılması kararı kanuna net bir şekilde aykırı, zira YSK’nın kanunun emredici hükümlerini uygulamama yetkisi yok. Daha sakin bir siyasi ortamda tüm siyasi partiler arasında konsensus sağlansaydı belki makul kabul edilebilirdi, ancak bu kadar kutuplaşmış bir siyaset, bu kadar adaletsiz bir kampanya ve bu kadar yakın bir sonuç göz önüne alındığında affedilemeyecek bir yanlış oldu. Mahkemeler kanunları uygulamak yerine verdikleri kararın kendince öngördükleri sonuçlarına göre karar verecek olsa ülkede hukuk düzeni kalmaz.
6.      İki buçuk milyon oy pusulasının mühürsüz olduğu iddiası yalanlanmadı, ancak şu ana kadar kuvvetli bir delille desteklenmiş değil. Hiçbir sandıktan pusulaların sandık kurulu tarafından kasden mühürlenmediği yönünde bir şikayet gelmediği anlaşılıyor. Sorun iddianın kendisinden ziyade YSK’nın yaklaşımı: YSK’nın konuyu yeterince tartmadan karar vermesi ve iddianın doğruluğunu araştırmak için hiçbir adım atmaması inandırıcılığını yitirmesine yol açtı. 
7.      Önceki seçimlerde olduğu gibi bu referandumda da sayımla ilgili kayda değer bir sorun yok. Sayım ve raporlama hataları binde 1-2 seviyesinde. Sayımda sorun olmaması elbette “adil ve serbest bir seçim yapıldığı” anlamına gelmiyor – ancak usulsüzlüğün sayımda değil öncesinde yapıldığının altını çizmek gerekiyor.
8.      Anayasa Mahkemesi bireysel başvuruları kabul etmese de kararın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde bir ihlal kararına yol açma ihtimali yüksek. Hükümetin referandumu izlemek için gönderilen AGİT temsilcilerine baştan itiraz etmeyip süreçle ilgili olumsuz görüş verdikten sonra eleştirmesi de yakışıksız oldu.
9.      Türkiye’nin hem nufus, hem de ekonomi olarak en büyük illeri İstanbul, Ankara, İzmir, Adana ve Antalya’da Hayır çıkmış olması önerilen Anayasa değişikliğini ilk günden sıkıntıya soktu. Toplumun eğitimli kesimleri ve vergi mükelleflerinin bu kadar hararetli bir şekilde karşı çıktığı bir sistem nasıl uygulanacak, hep birlikte göreceğiz.
10.   Bu kadar acemice yazılmış bir Anayasa değişikliği önerisinin bu kadar ciddiyetsiz bir şekilde hazırlanıp, bu kadar adaletsiz bir seçim kampanyasından sonra bu kadar hukuksuz şekilde yürülüğe girmesi Türkiye’ye dünya kamuoyu nezdinde küme düşürdü. Türkiye’nin imajının bu şekilde zedelenmesinin dış politikada bazı zaaflara neden olması kaçınılmaz.

Kanaatimce bu kadar sorunlu bir süreç sonunda kabul edilmiş bir Anayasa değişikliğinde ısrar etmemekte fayda var. Değişikliklerin çoğunun 2019’da yürürlüğe girecek olması bir fırsattır. Önümüzdeki iki yılda milletin yarısı yerine büyük çoğunluğunun desteğini alacak bir Anayasa yapma imkanımız var.

Bugün 23 Nisan. Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutlarken bugünkü Millet Meclisi’nin 1920’nin zor koşulları altında bile çoğulculuk ve kapsayıcılıktan taviz vermeyen kurucu Millet Meclisi’nden ders almasını ve ülkenin bekası için gerekeni yapmasını talep ediyoruz.


No comments:

Post a Comment