Wednesday 26 August 2015

Kıbrıs denkleminde çözüm ihtimalini yükselten yeni faktörler var

Kıbrıs meselesi Avrupa’nın çözümü en zor meselelerinden biri. 1950’lerden beri çok konuşuldu, kan da döküldü, ama çözülemedi.

Son aylarda adada çözüm ihtimalinin yükseldiği konuşuluyor, zira güneyde Anastasiades, kuzeyde de Akıncı çözüme önceki liderlere göre daha niyetli görünüyorlar. Ancak bence esas sebep konjonktürdeki önemli değişiklikler: Kıbrıs denkleminde adadaki iki halkı birbirine yaklaştırıp dış güçlerden ayrıştıran faktörler devreye girdi.

Aslında Türk ve Yunan milliyetçilerinin Kıbrıs sorununa bakışı değişmiş değil. Yunan milliyetçilerinin ideali hala Türklerin azınlık statüsünde olduğu üniter bir Kıbrıs devleti. Türk milliyetçilerinin (ki ben de Kıbrıs davasında bu cephedeyim) ideali ise iki ayrı devlet.

Yunan milliyetçilerinin hedeflerine ulaşmak için geleneksel stratejisi Avrupa’nın desteği ile Türkiye’nin mücadele azmini kırmaktır. Türk milliyetçilerinin geleneksel stratejisi ise Güney Kıbrıs’la baş başa kalıp Türkiye’nin cüssesini kullanarak yıldırmaktır. Bugün iki strateji de patinaj yapıyor.

Yunanistan’ın borç krizi, ki Güney Kıbrıs da bankacılık sistemi nedeniyle dahil oldu, hem Yunanistan’ın Avrupa’daki siyasi kredisini ciddi oranda azalttı, hem de Yunanistan ve Güney Kıbrıs’ın Avrupa’ya güvenini derinden sarstı.

Ada açıklarında doğal gaz bulunması Güney Kıbrıs hükümetinin elini güçlendirir gibi oldu, ama enerji fiyatlarındaki sert düşüş yüksek maliyetli deniz altı gaz sahalarının ticarileşmesini kısa vadede imkansız hale getiriyor. Finansal krizden enerji piyangosu ile çıkmak hayal oldu. 

Eş zamanlı olarak Türkiye’de Akparti’nin uzun süren siyasi hakimiyeti Kıbrıs Türkleri ile Türkiye’nin kader birliğini zedeledi. Kıbrıs’taki Türk sağı aşağı yukarı Türkiye’deki CHP çizgisindedir, Türk solu ise derinden Marksisttir ve Türkiye’de karşılığı pek yoktur. Akparti başta Annan Planı’nı desteklese de zaman geçtikçe ile ne Kıbrıs Türk sağı ile, ne de Kıbrıs Türk solu ile frekansı uyuşmadı.

Açık açık söylemek biraz cesaret istiyor, ama samimi olmak gerek: “Ortadoğulu” bir Türkiye, Kıbrıs Türk halkı için Avrupalı bir Türkiye kadar yakın bir “anavatan” olamaz. Garantör olarak Türkiye’nin önemi baki, ama Türkiye’deki siyasi değişimin anavatan / yavru vatan ilişkisini değiştirmesi kaçınılmaz.

Adada müzakerelerin hızlanmasında bu yeni siyasi ve ekonomik faktörlerin en az Anastasiades ve Akıncı’nın yaklaşımları etkisi var. Mevcut konjonktürde hem güneyde, hem de kuzeyde federal çözüm ehven-i şer olarak daha fazla kabul görmeye başladı. Mülkiyet sorununda bir ara yol bulunabilirse bir anlaşma mümkün görünüyor.

Son günlerde Kuzey Kıbrıs’ta mülkiyet konusunda yaşanan hararetli tartışmalar da esasen çözüm olasılığının yükselmesinden kaynaklanıyor - geçmişte herhangi bir anlaşma çok uzak göründüğü için insanlar mülkiyet sorununu “yakın ve acil” bir risk olarak algılamıyorlardı.

Ben şahsen geçmişte zaman federal çözümden yana olmadım. Yan yana, karşılıklı serbest dolaşıma açık ve silasızlandırılmış iki ayrı devletin daha isabetli bir çözüm olacağını savundum. Ama gelinen noktada Kıbrıs halkları uzlaşabilirse federal çözüm neden olmasın diyorum. Hele Kıbrıs anayasası uyarınca Türkçe birleşmiş bir Kıbrıs üzerinden Avrupa Birliği’nin resmi dillerinden biri olursa sadece Türkiye değil tüm dünyanın Türkçe ve benzer diller konuşan tüm halkları için kayda değer bir kazanım elde edilmiş olur.


Bekleyelim, görelim.

1 comment:

  1. "Ama gelinen noktada Kıbrıs halkları uzlaşabilirse federal çözüm neden olmasın diyorum. Hele Kıbrıs anayasası uyarınca Türkçe birleşmiş bir Kıbrıs üzerinden Avrupa Birliği’nin resmi dillerinden biri olursa sadece Türkiye değil tüm dünyanın Türkçe ve benzer diller konuşan tüm halkları için kayda değer bir kazanım elde edilmiş olur." Ümit, bunu senden duymak çok güzel. Selam ve sevgilerimle.

    ReplyDelete