Tuesday 25 November 2014

Paralel devlet nedir, ne değildir?

Son bir yıldır Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Akparti yöneticilerinden “paralel devlet” ifadesini çok sık duyduk. Bu paralel devlet nedir, nasıl bir şeydir?

Sayın Cumhurbaşkanı bu ifadeyi “devlette, özellikle de yargı ve emniyette yerleşmiş organize gruplar” anlamında kullanıyor. Bu tanım yanlış, zira Sayın Cumhurbaşkanı’nın tarif ettiği tür yapılanmalara Türkçemizde “derin devlet” diyoruz.

Türkiye’nin geçmişte olduğu gibi bir derin devlet problemi olabilir. Bunu tespit edecek ve çözecek olanlar ülkenin seçilmiş yöneticileridir. Ancak bir “ekonomik paralel devlet” var ki, aslında derin devletten çok daha önemli. Ülkemizin sadece siyasi değil ekonomik, sosyal ve kültürel geleceğini için büyük bir tehlike.

Ekonomik paralel devlet nedir? İmar rantı ve siyaset finansmanını içeren, saydamlıktan uzak bir ilişkiler ve para akışları sistemidir.

Ekonomik paralel devletin büyüklüğü nedir? İnşaat ve şehirleşme rakamlarıyla emlak fiyatlarından hareketle sadece Istanbul’daki büyüklüğünün yılda 15-30 milyar TL, yani kişi başına yılda 1.000 - 2.000 TL arası olduğunu tahmin edebiliriz.

Ekonomik paralel devlet nasıl oluşur? Şehirleşme katma değer yaratan bir süreçtir. İnsanların şehirlerde birbirlerine yakın yaşamaları ekonomik verimliliğe, daha etkin bir iş bölümüne ve daha hızlı fikir alış verişine imkan tanır. Bu nedenle kalabalık bir şehrin merkezinde yapılan bir bina, maliyeti aynı olan ama şehir dışında yapılan bir binadan çok daha değerlidir. Şehir merkezlerindeki binaların piyasa değeri ile maliyeti arasındaki farka “kentleşme katma değeri” ya da “imar rantı” diyebiliriz.

İmar rantı aslında bir katma değer türü olarak iyi bir şeydir. Sorun var olmasında değil adil paylaşılmamasındadır.

Şehir merkezlerindeki binaların kırsala göre daha değerli olmasını sağlayan o şehirde yaşayan herkesin katkısıdır. Bu bağlamda imar hakkı artışlarıyla yaratılan katma değerin de tüm vatandaşlara ait olması gerekir.

Bu noktaya nasıl geldik? Türkiye Cumhuriyeti’nin bir türlü çözemediği en büyük sorunlarından biri iç göç ve rastgele kentleşmedir. 1950’lerde hızlanan köyden kente göç olgusu 1970’lerde kontrolden çıktı. Şehirlerin büyüme hızına hukuk ve siyaset yetişemedi. İmar rantının paylaşımı kurallı bir şekilde yapılamadığından imar rantı kapanın elinde kaldı: “emsal artışı” tabir edilen imar hakkı değişiklikleri belediye meclisleri tarafından yapılıyor, ancak karşılığında kamu tarafından bir bedel tahsil edilmiyor.

Akparti iktidarına kadar imar rantı paylaşımı kaotik bir şekilde yapılıyordu. Akparti devrim niteliğinde bir değişim yaptı: imar rantı paylaşımını merkezileştirdi. Yıllardır kanıtlara bağlı olmadan konuşulan ve 17 Aralık sürecindeki bilgi sızdırma fırtınasıyla tüm detayları açığa çıkan süreç esasen bu.

Sayın Cumhurbaşkanı’nın haklı olduğu bir nokta var: devletin kasasından çıkan bir şey yok. Ama hala büyük bir sorun var, zira tüm vatandaşlara dağıtılması ya da en azından devletin kasasına girmesi gereken ortak değerler siyasi iradeyle kişi ve kurumlara devrediliyor.

Mevcut düzenin pek çok zararı var:
  • Gelir ve servet dağılımını bozuyor
  • Girişimcilerin enerjisini üreterek katma değer yaratmak yerine arazi spekülasyonu ve imar hakkı yönetimine yöneltiyor
  • Cari açığı körüklüyor
  • Gençlere kötü örnek oluyor, geleceklerini teknoloji ve girişimcilik yerine rant kavgası ve siyasi güç istismarında aramaya teşvik ediyor
Aslında çözüm çok basit. Bir maddelik bir kanun sorunu çözer: “Şehirlerin büyüme ve gelişmesinden doğan katma değer tüm vatandaşlara aittir. İmar hakkı artışlarında ortaya çıkan değer kamu tarafından tahsil edilerek yarısı o şehirde ikamet edenlere, yarısı da tüm vatandaşlara eşit olarak paylaştırılır; mal sahipleri de dahil olmak üzere hiç bir kişi ya da kuruma bedelsiz olarak devredilemez.”

İşte “sağlam irade” göstermek gereken yer burası. Hodri meydan – adalet ve kalkınmadan bahsediyorsak 2015 genel seçimlerinden önce bu tek maddelik yasayı TBMM’den geçirelim.


No comments:

Post a Comment